nilgün marmara

"ey, iki adımlık yer küre/ senin bütün arka bahçelerini gördüm ben" diyerek "kendisiyle barışıp" haksızlığa alışarak yok olmaktansa, intihar ederek var olmayı tercih eden yazarımız.
Güzel olduğu kadar, özel de bir yüreğe sahip kadın. Her şeyi yüreğiyle hissetmenin cefasını kendi deyimiyle “küçücük yüreğinde” hissettiği gibi, bir de yabancısı olduğu bu dünyadan, kendisiyle beraber birilerini de istemeden öldürüp ayrılmıştır.

Edebi anlamda çok çok güçlü. Dizelerinin vuruculuğu ve ağırlığı olağanüstü.

Fakat ben bu olağanüstülüğü sevmiyorum. Onun dizelerinde devasa dalgalar görüyorum. O devasa dalgaları yaratanın bir adamın göle düşüncesizce fırşatılmış olduğu ufak bir taş olduğu düşüncesini kafamdan atamıyorum.

Kendisine, yüreğine inanıyorum. Derin saygı duyuyorum. Fakat duygusal yöndeki zayıflıklarının veya olağanüstü hassasiyetinin şiirine müthiş bir ağırlık kattığını düşünüyorum.

Şair farklı düşünür farklı hisseder, denebilir.
Elbette.
Nilgün Marmara, yaşantısıyla da ölümüyle özel bir gözle izlenmeyi hak eder.
Edebiyatçı olmayan biri için fazla iddialı bir söz söyleyecek olabilirim, fakat Nilgün marmara’nın Çağdaş Türk şiirinde tek başına yer aldığı apayrı bir başlık olması gerektiğini düşünüyorum. Ve Eminim o başlığın hakkı, ehlince doldurulursa #şiirsokakta benzeri hedelerde Nilgün marmara’nın adı düsturla anılır.
ikinci yeniciler dönemi şairi nilgün marmara önal. amerikalı şair ve yazar sylvia plath'tan etkilenmiş ve bitirme tezini 'sylvia plath ve şairliğinin intiharı bağlamında analizi' üzerine yazmıştır.

her satırını, hayatının her anını kalbimin içinde hissettiğim şair. nasıl ifade edilir, nasıl anlatılır bu güzel şair bilemiyorum, araştırılmalı çok okunmalı. kendisi bir tek daktiloya çekilmiş şiirlerinin yayınlanmasına izin vermiş olsa da işgüzar bir arkadaşının annesinden günlüklerini alması sonucunda günlükleri, tüm şiirleri ve tüm notları basılmıştır.

varoluş sorgulamalarına, kabuslarına daha fazla dayanamayarak intihar etmiştir. cemal süreya'nıjn ifadesiyle: "nilgün ölmüş. evinin beşinci katından atmış kendini. henüz otuzuna değmemiş çok yetenekli bir yazardı zelda".

kendi ifadesiyle: "Sevgilim
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun.
Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahele söz konusu!
Her anın niye'sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben'i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!

Nilgün Marmara Önal
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!

P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara
3 Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum
4 Kağan arzu ederse ileride, daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin”

iyi ki geçtin bu dünyadan zelda, seni çok seviyorum.
Onu en iyi kendi şiirinden bir dize anlatıyor gibi: “Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"

Ölümün kıyısındaki kadınlardan, şairler biriydi o. Hiçbir ölüm böylesine şiirsel olamazdı. Nilgün, sylvia plath’in ruhdaşı ve zamanlar arası karındaşıydı. Tıpkı benim kendimi virginia woolf ile ruhdaş hissedişim gibi. Anlıyorum seni Nilgün, hem de seninle aynı kusura erecek kadar. Varlığımız aynı hissediş ile neticelenecekti. Çünkü bu kaçınılmaz olandı.
oysa kuşlara olan sevgisinden bile anlaşılırdı ne kırılgan bir kadın olduğu.
Kocasının bile iç buhranlarını bilmediği kalabalıklar içinde yalnız kalan bir kadın.