öfke

Acı acı yanan duygu birikintisi.

Olanca hızıyla gidip bir duvara toslayan ve maddeden beklenmeyecek bir hal alıp, olsa olsa bir vagonluk yer kaplayan metalik tren enkazına benzer. Ne kapısı kalmıştır ne de penceresi, artık tek bir madde vardır. Yolcuların, valizlerin, pencerelerin içe geçtiği ama birbirinden ayrıştırmanın imkansız olduğu bir madde.

Dolduğu yerden ufak ufak atmak ister kendini. Beceriksiz olanlarımız sağa sola atar. Kendine kızar veli’ye atar, ahmet’e kızar ali’ye Atar.

En acısı da insanın kendine biriktirdiği öfkedir. Öyle usul usul doldurur, sonra unutur aptal mahluk.

Cezalandıracak birilerini arar. Öfkesinden satarak cezalandırır. Her kestiği ceza, her yol verdiği insan öfkesinden bir tutam alır götürür onun. Kendine olan öfkesi böyle cezalandırır. Yalnız bırakır.
çoğu kişi öfkeyi kızgınlık yerine kullanır. fakat ikisi farklıdır: kızgınlık; olum"lu" ve sağlık"lı" bir duygu iken öfke; olum"suz" ve sağlık"sız"dır.
öfke yüzyıllık bir duygudur. insanlığa inandırılan bir yalanın tarihsel yolculuğudur. şeytana uyma acizliğine mensup insanlığın cennetten kovuluşu mitine dayanır bu öfke. insanlığın genetik koduna yerleştirilen bu acizlik hissi onu bir öfkeye mahkum etmektedir. bu öylesine güçlü bir öfkedir ki tarih boyunca yuvarlanan ufak bir taşın devasa kar topuna dönüşmesi kadar korkutucu boyutlardadır. fakat bu öfkeyi bitirmek insanın içinde. insanlık öz benliğindeki o sorgulayan yanına tutunursa öfkesini dizginlemesini öğrenebilir. tek gereken içindeki iyileştirici güce inanmasıdır.