türk eğitim sisteminin sorunları

/ 6
1. öğretmen yetiştiren fakültelerin işlevselsizliği
2. yapılan stajların sözde staj olması
3. öğretim programlarının işlevselsizliği
4. ders kitaplarının işlevselsizliği
5. öğretmen kılavuz kitabı saçmalığı
6. '' benim çocuğum ..... '' ile başlayan sonu gelmeyen cümleleri kuran ebeveynler.

diye uzayıp gidebilecek sorunlar.

ayrıca yeni mezun olan ve göreve yeni başlayan şahsım için yüzüme tokat gibi çarpan sorunlardır da.
ilk gün heyecanla tin tin tin sınıfa girdim tanışma, oyunlar derken günü bitirdik. 2. gün, 3. gün derken bir baktım cuma günü olmuş ve ben sınıf defteri denen şeyi tamamen unutmuşum. teeee yıllar önce sınıf defterini bununla doldururum dediğim meşhur kalemimi çıkardım ve açtım ve defteri. önce biraz birbirimize baktık, sonra biraz daha, biraz daha... lan? ben sınıf defteri doldurmayı bilmiyorum ki.halbuki stajda yaptım. yaptım değil mi? orada her şeyi öğrenmiş olmam lazımdı değil mi? diyerek ilk bomba patladı

öğretmenler odasına gidiyorum. yeniyim daha, konuşmaktan ziyade dinliyorum... allahım o da ne? bütün zümrelerim, anlaşmışlar gibi, aynı sayfada haftayı kapatmış. ama nasıl olur? hani her çocuk özeldi? hani sınıflarımız homojen değildi? hani öğretim programlarının esnekliği?

sorunu hala kendimde arayıp dururken ikinci haftaya giriyoruz. demokrasi dediğimiz değerli kavramı anlatacağım kuzucuklarıma ama nasıl? kılavuz kitabım var çok şükür... açmaz olaydım. demokrasi, demokratik çözümler,uygulamalar tüm bunları anlatmak için bana önerilen süre bir ders saati. bu bir ders saatinde ders kitabındaki soruları cevaplayıp, çalışma kitabındaki etkinleri yapıp, okulumuzdaki demokratik uygulamalardan birinin resmini çizeceğiz. ha bir de fakültede öğrendiğim öğretim tekniklerini de uygulamam lazım...

neyse diyip meslek aşkı ile başlıyorum bir sonraki haftaya. veliler haftalar geçmesine rağmen çocuklarını her gün sınıfın içine kadar getirip, sırasına oturtmaya kararlı. başa çıkamıyorum. ama bugün bir farklılık var. velim sinirli. yanına gidip konuşacağım ama ben gitmeden başlıyor kükremeye '' benim çocuğum.............'' , '' benim çocuğuma kimse .............. '' o cümle kurdukça ben sakinliğimi korumak için inanılmaz bir savaş veriyorum. velim diğer bir öğrencimin yanına gidip '' bir daha benim çocuğumla alay edersen seninle görüşürüz'' diyerek kulağını çekiyor. '' sizin bu sınıfta bir evladınız varsa benim yirmi beş evladım var, dokundurmaaamm !!! '' diyerek sinirle,en sert çıkışımı yapıp kadını sınıftan çıkartıyorum.

hala şokunu atlamadığım ve beş haftada yaşadığım sorunlar. gelecek günlerde ideallerimi kaybetmekten korkuyorum sözlük.
Sistemin kendisi komple sorunlu, sistemin içindeki sorunları ayıklayamıyorsun o yüzden.
bır ulkede egıtımı bozarsanız ıstedıgınız gıbı yonetebılırsınız sanırım ulkeyı. bı ogretmen olarak gunden gune boka saran sıstemı gordukce meslegı bırakmaya daha da yaklasıyorum. ogretmenler, ögrencıler ve velılere sabırlar dılıyorum. delırmemek elde degıl cunku
türkiye şartlarında alakasız insanların kontrolünde olan eğitim okul bittikten 1 sene sonra unutulcak gereksiz bir suru bilginin ezberletilmesine dönüştü.


bizim zamanımızda herşey yetersiz veya eksikti.

öğretmeni ve yeterli dersliği yoktur. üniversiteye gelene kadar ortalama 80 kişilik sınıflarda okudum.
araç gereç sadece resimlerde ya da bulmacalardadır. mikroskop gördüğümde nerdeyse 30 yaşındaydım.
Öğrencinin yeteneklerine göre yönlendirme yapılmaması. Tek düze eğitim sistemi.
(bkz: hocam gerçek hayatta bunu nerde kullanacağız?)
eğitim sistemimizle beraber henüz beş buçuk yaşında olan çocukları sırtlarında kendilerinden büyük çanta ve sorumluluklarla okula yolladık. Sınırları olmayan bu beyinlere zincirler vurup dört duvar arasında alfabeyi öğretmeye kalktık, resim dersinde yazın bacasından duman çıkan evler çizdikleri için güldük geçtik “neden bacasından duman çıkıyor?” diye sormadan, matematikte, fen bilgisinde başarılı olmadığı ve sürekli futbol, voleybol, basketbol oynamak istediği için ona “ahmak, aylak, akılsız ve fikirsiz” lakabını layık gördük, sırf bir sınavda bir kaç tane daha soru doğru yanıtlayamadı diye gittiği liseye, üniversiteye burun kıvırdık pekte içten olmayan “olsun olsun” tesellisiyle mutlu etmeye kalktık.
Yukarıdaki durumlara neden olan sebepleri bir düşünürsek sanıyorum ki iki tane temel sebep bulacağız. Birincisi Öğretmenler, ikincisi Eğitim Sistemi.
Ben bu duruma neden olan etmenin tamamiyle eğitim sistemiyle ve eğitimle alakalı olduğunu düşünüyor ve öğretmene yüklenen suçu büyük oranda reddediyorum. Çünkü bozuk bir eğitim sisteminin öğretmenleri de bozuk çarkları işletmeye devam edecektir. Tabi ki tüm öğretmenlere böyle bir ithamda bulunmuyorum. Eğitim Sistemi ve Eğitimini açıklamak gerekirse:
Sistemin istediği yegane şeylerden birisi yüksek başarı puanına sahip olan öğrencileri doktor, diş hekimi, eczacı, avukat veya mühendis yapmak, geriye kalan “başarısız(!)” öğrencileri ise öğretmen, sosyolog, fizikçi veya tarihçi gibi mesleklere paylaştırmak. Bir düşünsenize Türkiye 1500.cüsü öğrenci çıkıp öğretmen olmak istediğini söylüyor. Sanırım herkes aklını kaçırmış olduğunu, saçmaladığını veya aptal olduğunu düşünür sınavdan sonra “zeka küpü” dedikleri kişiye. Aslında bu örnek her şeyi açıklar nitelikte. Eğitim sistemi bizlere eğitim verecek yararlı beyinleri istemiyor ve bizlerin düşünmesini, üretmesini, yeni şeyler ortaya koymamızı istemiyor ve her sistemin bir amacı olduğunu düşündüğümüzde ortaya bir sorun daha çıkıyor. Eğitim sistemi neden böyle davranıyor?
Bunun hakkında çok fazla teori var, kimisi dış mihrakları sorumlu tutuyor, kimisi politikacıları kimisi israyili… Bana kalırsa bunun sebebi yine eğitim sistemi. Evet eğitim siteminin bu şekilde davranması eğitim sisteminden kaynaklanıyor.
Kısaca demek istediğim, aslında ortada bir paradoks var. Her şeyin sebebi eğitime dayanıyor ve her sonuç eğitim bağlı. Yani ortaya çıkan her sorunun temeline inmeye kalktığınız zaman varacağınız yer muhakkak eğitim sistemi oluyor.
Olayı farklı boyuta taşımak gerekirse. Şu sıralar kadınlara yönelik olan kendini savunma eğitimleri artmaya başladı her yerde. Kadınlar kendilerini erkeklerden korumanın yollarını arıyor ve kadınlarımıza kendilerini erkeklerden koruması için eğitim veriyoruz. Muhteşem bir absürt komedi örneği lakin gerçek. Buna neden olan durum ne peki? En kibar tabirle erkeklerin kendini bilmezliği denilebilir. Erkeklerin kendini bilmezliği nereden geliyor; kötü eğitim. Kötü eğitime neden olan şey de kötü eğitilmiş birey… Yani bizler eğitimin bozulduğunu fark ettiğimiz ilk andan itibaren erkekleri kadınlara saygılı bir birey olarak yetiştirseydik durum buralara gelmeden önce kökünden hallolacaktı.
Geleceğin Servet Tazegül’ü olmak isteyen bir çocuk ve onu sıralarda dirsek çürütmeye mahkum eden bir sistem, geleceğin Abidin Dino’su olacak yetenekte bir kız ve onu mutfağa mahkum eden bir sistem, gökyüzüne hayran bir çocuk ve yapması gereken ödevler …
Bana çok ütopik düşünüyor diyebilirsiniz, bunların gerçek hayatta karşılığı yok diyebilirsiniz , realite çok farklı diyebilirsiniz ama fikrimi değiştirebilecek değilsiniz.
Sistem bizleri standart bir çizgiye sokup tek düze robot insanlar var etmeye çalışıyor.
Her ne kadar yüksek yerdeki tanıdıklarınız da bu duruma sıcak bakmasa da mevcut durumdan hoşnut olacaklar ki herhangi bir değişiklik olmuyor.
Eğitim sisteminden sonra biraz da sosyal sınırlardan bahsetmek istiyorum. Bizlerin istediği şeyler sosyal ortamımızda karşılık bulamayabilir ama sımsıkı bağlanabildiğimiz bir amaç varsa eğer istediğimizi gözlerimiz kapalı da olsa yapmalıyız. Zira “İnançlarımız doğrultusunda yapılan her şey er ya da geç karşılığını bulacaktır”. Bu iddialı sözleri kendime her zaman söylüyorum lakin hala harekete geçmiş değilim ama belki birileri bu yazıyı okuyup harekete geçersen güç alır ben de harekete geçerim ve daha sonra bir başkası ve sonunda oluşacak zincirle sisteme ait tüm duvarlarını yıkarak yeni bir eğitim biçimi ortaya koyabiliriz. Bizlerden her ne kadar yarış atı olmamız istense de bizler kuşlara hayran kalmaktan vazgeçmemeliyiz. Çünkü sınırımız olmazsa yapacaklarımızın sonu olmayacaktır.

Özet: tek kabahat sistemindir.
/ 6