beirut

abd kökenli 2006'da kurulan indie-rock grubu. dinlediğiniz tüm şarkılarında bir avrupa ülkesinde veya balkanların eski köylerinde geziyormuşsunuz hissi verir. trambolini en iyi kullanan gruplardan birisidir zannımca. balkan havasını da bu sayede çok güzel yakalıyorlar zaten.

albümlerindeki şarkıların her biri birer şehri temsil eder. ve isimlerini genellikle ülkelerden, şehirlerden veya gidip gördükleri yerlerdeki mekanlardan alırlar. no no no albümündeki fener adlı parçalarının adını tahmin edebileceğiniz gibi türkiye'den almışlardır. bu adamları dinlerken her şarkı değiştiğinde farklı bir şehrin veya ülkenin adını görmek çok büyük haz veriyor. hele ki gezginseniz çok farklı duygular hissedebilirsiniz.

bu grubun ortaya çıkmasının sebebi, grubun solisti zach condon'ın türk kız arkadaşı imiş. zach condon'ın anlattığına göre, kendisi hayattan vazgeçmiş bir şekilde bomboş yaşarken bir türk kızıyla karşılaşıyor ve hayata tekrar dönüyor. beirut'u kuruyor ve hem mutluluğa hem de paraya ulaşıyor.

merak edenler için benim favorilerimden bir kaçını sıralayayım:
1. postcards from italy
2. elephant gun
3. nantes
4. bratislava
5. sunday smile
6. goshen
7. flying club cup
8. the canals of our city
9. east harlem
10. brandenburg
çok iyi şarkıları var. elephant gun, postcards from italy ile bi başlayın gerisi gelir. yol şarkısı filan arayanlara tavsiyedir. şarkılarının %96 sı güzeldir.
Yıllarca kendilerini dinletebilen şarkılar yapan grup. Her seferinde duygu kaybettirmeden ilk dinlediğinizde oluşan hisleri oluşturuyorlar.
Ibrahim Maalouf'un sevilen şarkılarındandır. True Sorry şarkısını şiddetle öneririm.
beirut'u ekşi sözlükte keşfettim. bir akşam, ilk dinleyişte aşık olunan şarkılar başlığında nantes'i dinlememle başladı her şey. a take away show versiyonu... sene 2010. aynı gece oturdum gulag orkestar, elephant gun, lon gisland ep, mach of the zapotec ve the flying clup cup albümlerini indirip, attım mp3 player'a. sabah işe giderken taktım kulaklıkları, soğuk bir kış günü idi. kolej'de, ahmetler postanesi yanındaki ara sokaktan girip kızılay'a doğru giden o merdivenleri çıkarken çalmaya başladı carousels... o soğuk kış günü, yerini umut dolu bir bahar sabahına bıraktı adeta, sanki dünyada değil de, ay üzerinde yürüyordum... hemen bir daha dinleyeyim istedim, durdurdum kendimi, sindirmeliyim dedim, sırayla. ardından diğer şarkı başladı, mount wroclai, ardından the shrew... allahım ilk kez birinin tüm şarkıları, ilk dinleyişte kendine aşık ediyordu ve bunun tek mimarı vardı. zach condon. o zamandan bugüne, her anımda yanımda olan, hayatıma eşlik eden şarkıların sahibi...

bu grup, benim hayatımda çok büyük bir yere sahiptir. son 8 yıldır neredeyse her anıma eşlik etmektedir. iyi ki varlar.

düzenleme: istedim ki gezgin sözlükle ilk girisini ben girmiş olayım, olmadı be sözlük!