Günlerdir fokuslanıp araştırdığım ailenin üyesi. eğitimine zaten denecek bir sey yok ama ben asıl tutkusuna tutuldum. bir şeyi bu kadar istemek, göbek bağıyla bağlanmış gibi tekrar tekrar dönmek. çoluk çocuk, eş, akraba görmemek. Sanattan, resimden, tuvalden, fırçadan başka her şeye kör...Kraliçe Elizabeth bizzat sergisine gitmiş. Annesi 'anca mezardan annem çıkarsa sana resim tahsili aldırırım' diyor. O sinirle odaya girip arkasını döndüğünde tuvalin üstünde kızı fahrünnisa tarafından yapılan vefat etmiş annesinin resmini görüyor... Bir nevi çıkmış :)) tokat gibi çarpmış resim tahsiline göndermesi gerektiği...Bu olaydan sonra gönderiyor :) Böylece dünyaca ünlü bir ressam oldufahrünnisa zeyd - balkurabiye-MXpIB
tarihi atmosferiyle nostaljik film deneyimi sunan eski istanbul'u anımsatan beyoğlunun kalbindeki atlas sineması... 1870'lerde inşa edilmiş orada öylece dururken nelere şahitlik etmiştir kimbilir...ne aşklara ne kavgalara ne arkadaşlıklara.
demi moore da margaret qualley de harikaydı. ablalar taş! daha cok görsel şöleninin hatırı olan film.
Hala yapamamış olduğum eylemdir turizm rehberliği okuyorum diye gezdiğim bütün yerleri iş sanıyorlar :")
acı bir şekilde hayata veda etmesi, hep huzunlu bir bakisa sahip olmasi, tarzi, tavri, cocuklarini normal insanlar gibi yetistirmeye calismasi gibi sebeplerden yillardir ozellikle kadinlarin sevgisini kazanmis bir prenses. bu kadar varlik icerisinde kendi hayatini yasayamamasi da onun trajik yasamini daha ilgi cekici kiliyor galiba
tantuni, ciğer şiş, cezerye, kerebiç, künefe ve atomuyla gastronomi açısından önemli bir şehrimiz. ayrıca uzun sahil yolunda gezilebilir, bisiklete binilebilir, balık tutulabilir, çekirdek çitletilebilir. doğduğum, büyüdüğüm şehir de oradan biliyorum.
İngiltere de 1852 yılına kadar suçluları taşıyan eski gemilere verilen ad. Bir çeşit yüzen zindan demektir. Bataklıkların gerisine demir atarlarmış ki olur da kaçan olursa bekleyen daha korkunç bir son olduğunu bilsinler diye.
bu sene kesin yapacağım gezidir.
(bkz: bu sene kesin gidiyoruz)
okulun ilk günü ders kayıt sistemine giremeyince yeter lan okuluna da dersine de diyerek bir arkadaşımla birlikte yaptık planı. hadi bakalım hayırlısı.
Samsunun ilçesi Bafranın ünlü bafra pidesi vardır.zamanında trt ye falan çıkmıştı,kıymalı pidenin üstüne sıcakken tereyağ sürülür bak nasıl çekti canım.
'Buz şehri' daha uçaktan iner inmez buz gibi çarptı yüzüme. -30 derece falan. Eşimle beraber donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldık . Ama masal gibi orası ayrı. devasa buz heykellerine bayıldım adeta. sanki animasyon bir filmin içine düşmüşüz gibiydi. rus mutfağıyla çin mutfağını mixlemişler. bir yerde pelmeni varsa diğer yerde baozi vardı.
teknolojisi, aşırı güzel kafeleri, cilt bakım konusundaki nirvanasıyla enerjisine cok hayran olduğum bir metropol
o kadar çok şarkı yazmıştır ki bir üniversitede bu konu incelemeye alınmıstır... bir yerdee biraz sokak ağzı bilmek biraz babaanne lafları etmek sezen aksu şarkıları yazdırır eleştirisi okumustum. E yazsaydın

bestelerde bir dokunuşu var mı bilmiyorum ama baskın sesini, yapılan besteleri, şarkının hikayesini ve anlatım tarzınında hiç değişmediği için belli ki onu yansıttığı unutuyoruz.

sezen çiçeğinin kar altından güneşe giden masalını hepimiz okuyup dinlediysek ve hala dinliyorsak vardır bir sebebi :)
fatihte suriyelilerin işlettiği ve kendilerine özgü yemeklerin yaptığı lokanta. dar bir kapıdan girdikten sonra arkada insanlar iç içe oturur, çoğunluk yemeği elle yer, müşterilerin çoğunluğu suriyelidir. gelen türklerden bunlar tam rakılık mezeler fısıltılarını duyabilirsiniz. giderken ön yargılıydık ama yediğimiz yemekler aşırı lezzetliydi haklarını yiyemem. 3 kişi bitiremediğimiz masanın hesabı 55TL gelince şoka girmiştik.
Çocukluğumuzun kanalıdır, burada çıkan Life with louie adlı çizgi filmi çok severdim Louie anderson’ın çocukluğunu ve aile yaşamını anlatan bir çizgi filmdi. türkçe dublajında louie nin “r”leri söylememesi güzel bir detaydı.

“Payam yok çulsuzum, tam takıy kuru bakıy” :)