kadınları anlayamama sanatı
sertaç aradı. "abi çok kötüyüm bestekar’a gelsene içiyorum" dedi. "ne oldu lan kaçkın" diye sordum. "çabuk gel oğlum çok kötüyüm" dedi. telefonda biri açıklama yapmıyorsa ve sadece çabuk gel diyorsa o iş ciddidir. atladım bestekar sokakta bir kısım insanın koptuğu, bir kısım insanın etrafa kesikler attığı bir mekana girdim. şu ayakta sığır gibi dinelerek yapılan eğlence anlayışını da bir türlü anlayamam. belki bel fıtığım olduğu 10 dakikada kıçımın sağ lobuna kramp girdiği için olabilir bilmiyorum. ayakta içki içen kış günü beyaz badiler giymiş sıfatsızlar, sürekli telefonuyla ilgilenen bol makyajlı kızlar bi de bel fıtıklı ben. kısacası leş ve sıkıcı bir ortam. bu tip ortamlarda konuşarak kimseyi etkileyemezsiniz; bu duruma da gıcık olurum. eğer klasik bir türk erkeğiyseniz olmayan tipinizi müzik sesi alçak olan mekanlarda çok eşsiz bokum gibi muhabbetinizle bir nebze kapatabilirsiniz. nasıl kızlar suratındaki lekeleri fondöten ile kapatıyorsa erkeğin fondöteni de muhabbetidir. zaten bir erkek bir kadına "ya o mekan çok gürültülü konuşabileceğimiz daha sakin mekanlara gidelim" diyorsa o erkek tipsizdir, dans edemezdir, iğrenç bir heriftir ama iyi baba olur ondan.
en büyük hayalim bir bara ellerim havada dans ederek çeçeçerereçeçe diyerek girmektir ama bir hayalim daha gerçekleşmeden kalabalığın arasından sıyrılarak sertaç’ı buldum. iğrenç bir ayyaş gibi tek başına içiyordu. hemen atladım üstüne omzunu sıktım. noldu lan diye sordum. "kanka ezgi beni terk etti" dedi. hiç sevmediğim bir ortamda hiç sevmediğim bir muhabbetin içindeydim. insanların aşk acısı çekmesini anlayamıyorum gerçekten bu nedenle ah be sertaç keşke emmin ölseydi de daha mantıklı bir üzüntü üzerine dertleşseydik diye içimden geçirdim. yuvarlak laflar etmeye hemen başladım. "kanka sana kız mı yok; önümüzdeki maçlara bakarız; etrafa baksana her yer karı kız meh meh". sonra sertaç anlatmaya başladı. insanları genelde dinlemem hep dinlermiş gibi yaparım. sertaç'a da öyle yaptım bana ne lan ezgi'den ayrıldıysa. birden çaprazımdaki sarışın çıtı pıtı kızı fark ettim. herkesin votka, malibu, jagermastır ve şapkalı kokteyl içtiği ortamda emekli maliye memuru edasında rakı içiyor; beyaz ve modern mobilyalarla döşenmiş bir evin salonunda bir ibrik gibi duruyordu. kız rakının dibine vuruyor, arkadaşları onu teselli ediyordu. arada bir alnını iki eliyle ovalıyordu. bir pavyon gülü gibi dertli görünüyordu.
böyle mekanlar on saat dıptıs dıptıs modunda şarkılar çalar arada da sılov şarkı çakarlar ki millet bir efkarlansın bu sayede içkilerini fondiplesinler. artık sılov şarkının vakti gelmişti. dj kabinindeki zengin kelli, dövmeli ve sarı bileklikli eleman verdi alttan emre aydın'ı. sertaç bir şeyler anlatıyordu hala; ben de yuvarlak laflarıma devam ediyordum ama gözüm çıtı pıtıdaydı. emre aydın hoşçakal dedikçe kız ağlıyor, ortamdaki kızlar onu teselli ediyordu. çıtı pıtı kendini rakıya vuruyor arkadaşları ona hüzünle bakıyordu. kadınlardaki bu terk edilince ortaya çıkan birlik ve dayanışma duygularını her zaman takdir ederim. teselliler, kusmaya götürmeler, zorla kahve içirmeler, dışarıya götürüp sarhoş ama terk edilmiş kankisine hava aldırmalar bunlar gerçekten samimi hareketler gibi geliyor bana. bu tip dayanışma erkeklerde pek görülmez. bir erkek kusarsa tiksiniriz biz mesela; ya da heyvan gibi sarhoş olursa arkasından "pezevenk sabaha kadar esir aldı" diye söveriz.
müşteriler fondip yaptıktan ve yeni içki siparişi verdikten hemen sonra dj "içerim ben bu akşam" şarkısını alttan verdi. beyaz badiler ve bol makyajlılar ellerindeki içkileri havaya kaldırıp "içerim ben burdaaa bu akşaaaaam" diye hep beraber şarkıya eşlik etmeye başladı. gözüm çıtı pıtıya takıldı. rakıyı havaya kaldırmış mutlu bir şekilde şarkıya eşlik ediyor kankileri ile hoppidi hoppidi zıplıyordu. yanına da beyaz badili bir eleman şimdiden bir sırtlan gibi sokulmuştu. sertaç uyuzuna baktım hala anlatıyordu hiç “içerim ben bu akşam coşkusuna” dahil olamamıştı ve aşk acısından ölmek üzereydi. bana döndü "abi ben bu kızları anlamıyorum" dedi. sonra ben de çıtı pıtıya baktım coştukça coşuyordu. daha 10 dakika önce hayatın bütün acımasızlıkları, zalimlikleri kendisinin başına gelmiş gibi davranıyordu ama şimdi o kefenim sağlam diye tepinip beyaz badili adama sokuluyordu. biramdan bir yudum aldım; "kanka ben de anlamıyorum hakikaten bu arada cüzdanımı evde unuttum lan biralar senden ha" dedim.
en büyük hayalim bir bara ellerim havada dans ederek çeçeçerereçeçe diyerek girmektir ama bir hayalim daha gerçekleşmeden kalabalığın arasından sıyrılarak sertaç’ı buldum. iğrenç bir ayyaş gibi tek başına içiyordu. hemen atladım üstüne omzunu sıktım. noldu lan diye sordum. "kanka ezgi beni terk etti" dedi. hiç sevmediğim bir ortamda hiç sevmediğim bir muhabbetin içindeydim. insanların aşk acısı çekmesini anlayamıyorum gerçekten bu nedenle ah be sertaç keşke emmin ölseydi de daha mantıklı bir üzüntü üzerine dertleşseydik diye içimden geçirdim. yuvarlak laflar etmeye hemen başladım. "kanka sana kız mı yok; önümüzdeki maçlara bakarız; etrafa baksana her yer karı kız meh meh". sonra sertaç anlatmaya başladı. insanları genelde dinlemem hep dinlermiş gibi yaparım. sertaç'a da öyle yaptım bana ne lan ezgi'den ayrıldıysa. birden çaprazımdaki sarışın çıtı pıtı kızı fark ettim. herkesin votka, malibu, jagermastır ve şapkalı kokteyl içtiği ortamda emekli maliye memuru edasında rakı içiyor; beyaz ve modern mobilyalarla döşenmiş bir evin salonunda bir ibrik gibi duruyordu. kız rakının dibine vuruyor, arkadaşları onu teselli ediyordu. arada bir alnını iki eliyle ovalıyordu. bir pavyon gülü gibi dertli görünüyordu.
böyle mekanlar on saat dıptıs dıptıs modunda şarkılar çalar arada da sılov şarkı çakarlar ki millet bir efkarlansın bu sayede içkilerini fondiplesinler. artık sılov şarkının vakti gelmişti. dj kabinindeki zengin kelli, dövmeli ve sarı bileklikli eleman verdi alttan emre aydın'ı. sertaç bir şeyler anlatıyordu hala; ben de yuvarlak laflarıma devam ediyordum ama gözüm çıtı pıtıdaydı. emre aydın hoşçakal dedikçe kız ağlıyor, ortamdaki kızlar onu teselli ediyordu. çıtı pıtı kendini rakıya vuruyor arkadaşları ona hüzünle bakıyordu. kadınlardaki bu terk edilince ortaya çıkan birlik ve dayanışma duygularını her zaman takdir ederim. teselliler, kusmaya götürmeler, zorla kahve içirmeler, dışarıya götürüp sarhoş ama terk edilmiş kankisine hava aldırmalar bunlar gerçekten samimi hareketler gibi geliyor bana. bu tip dayanışma erkeklerde pek görülmez. bir erkek kusarsa tiksiniriz biz mesela; ya da heyvan gibi sarhoş olursa arkasından "pezevenk sabaha kadar esir aldı" diye söveriz.
müşteriler fondip yaptıktan ve yeni içki siparişi verdikten hemen sonra dj "içerim ben bu akşam" şarkısını alttan verdi. beyaz badiler ve bol makyajlılar ellerindeki içkileri havaya kaldırıp "içerim ben burdaaa bu akşaaaaam" diye hep beraber şarkıya eşlik etmeye başladı. gözüm çıtı pıtıya takıldı. rakıyı havaya kaldırmış mutlu bir şekilde şarkıya eşlik ediyor kankileri ile hoppidi hoppidi zıplıyordu. yanına da beyaz badili bir eleman şimdiden bir sırtlan gibi sokulmuştu. sertaç uyuzuna baktım hala anlatıyordu hiç “içerim ben bu akşam coşkusuna” dahil olamamıştı ve aşk acısından ölmek üzereydi. bana döndü "abi ben bu kızları anlamıyorum" dedi. sonra ben de çıtı pıtıya baktım coştukça coşuyordu. daha 10 dakika önce hayatın bütün acımasızlıkları, zalimlikleri kendisinin başına gelmiş gibi davranıyordu ama şimdi o kefenim sağlam diye tepinip beyaz badili adama sokuluyordu. biramdan bir yudum aldım; "kanka ben de anlamıyorum hakikaten bu arada cüzdanımı evde unuttum lan biralar senden ha" dedim.