reynmen'in el-bab'da bir gün videosu
ön yargı ile açtığım, izledikten sonra vay amk dediğim videodur
ülkemizdeki youtuber kitlesinden bin kat daha kaliteli ve güzel bir yapım olmuştur. izlerken adeta kendinizi orada hissediyorsunuz. bazı tatlısu solcularının zırvalamalarına bakmayın. onlar kendilerine hümanist, şu videoyu izledikten sonra neden biz oradayız? ne yapıyoruz? sorusuna daha iyi bir yanıt alabildim. izleyin, izletin.
ülkemizdeki youtuber kitlesinden bin kat daha kaliteli ve güzel bir yapım olmuştur. izlerken adeta kendinizi orada hissediyorsunuz. bazı tatlısu solcularının zırvalamalarına bakmayın. onlar kendilerine hümanist, şu videoyu izledikten sonra neden biz oradayız? ne yapıyoruz? sorusuna daha iyi bir yanıt alabildim. izleyin, izletin.
izledikten sonra diyorsun ki, çok büyük ülkeyiz çok.
haberlere bakıyorsun, dünden bugüne 12 şehit. şuana kadar ise toplamda 32. ''değer mi'' diye düşünüyorsun.
sonra bu videoyu açıp, 13:10'da ki kızın gözlerine bakıyorsun. gözlerin doluyor.
karışık, ne bileyim. ne desem bilemedim.
bu dünyada benim ne kadar yaşama hakkım varsa, senin de o kadar var güzel kız. bir norveçli yaşıtın ne imkanlara sahipse, senin de o imkanlara sahip olma hakkın var. bu imkanı elinden alanlara lanet olsun, sağlayanlara ise selam olsun. en azından deniyoruz.
video'yu çekenin ellerine sağlık. emeklerine sağlık. takip ettiğim bir youtuber değildi. takdir ettim.
bir tek ben mi ağlıyorum acaba böyle videoları görünce. o baştaki intro girdiği gibi yaşlar süzülüyor sözümden. durduramıyorum gözyaşlarımı. bu topraklarda doğmak bize verilen görevle doğmaktır. dünya üzerinde türkün olmadığı her yerde zulüm vardır, ölüm vardır, haksız adaletsiz akıtılan kan vardır.
1537 yılında kanuni süleyman döneminde açe sultanlığı diye bilinen müslümanların yaşadığı bir yer var. şuan endonezya'da bulunuyor. o dönemde bu sultanlık, portekizlerin sömürgesi altına girdi girecek. çok zor durumdalar. ve o dönemin en güçlü ülkesi olan osmanlıdan, kanuniden destek istiyorlar. kanuni savaş gemilerini gönderiyor ve portekizlileri o bölgeden siliyor. bakın yıl 1537. o tarihten beri 500 senedir istisnasız her yıl açe sultanlığının portekizlerden kurtuluş yıl dönümünde ellerinde türk bayrakları ile kutlama yapıyorlar...
bosnadaki savaştan sonra türk askeri köyün birine yardım götürüyor. köyün dışına uzağa yapışmış bir ev olduğunu öğreniyorlar. yaşlı fakir bir kadın yaşıyormuş o evde. türk askeri o eve gidiyor ve kapısını çalıyor. kapıyı açan ve asker üniformasındaki türk bayrağını gören kadın der ki : "geleceğinizi biliyordum". evet işte bu söz. bu söz sana bir görev yüklüyor. bu topraklarda doğduğun için, o kadını umutlandıran bir varlığın bulunuyor. ve bunun karşılığını vermek zorundasın. o kadına o yardımı ulaştırmak zorundasın. allahın, seni bu topraklarda yaratırken üzerine yüklediği misyonun bu. banane deme lüksün yok. eğer bosna kudüs suriye gazze endonezya mynmar umurumda değil diyorsan türkiye vatandaşlığından çıkacaksın. çok büyük bir ülkeyiz. büyük olmak zordur. biz daha önce ismimizi tarihe şanlı harflerle kazıdık. yine biz daha önce dünyayı yönettik. aradan daha 250 sene geçmedi. hatta bırakın 250 seneyi 100 sene önce tarih yazdık 7 düvele karşı. o zaman da güçlülerdi.
silahları vardı, topları vardı, gemileri vardı. savaşın silahla değil, iman ile kazanılacağını göstermedik mi çanakkale savaşında. 4 kişinin zorlukla taşıdığı 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayan seyit onbaşıyı unuttunuz mu? cephe arkadaşının dediğine göre seyit onbaşı mermiyi taşırken kemiklerinin seslerini duyuyormuş. o mermiyi bir kere değil tam 3 kere taşımış. bunlar küçük şeyler değil. sakın kendinizi küçük görmeyin. türk olmak büyük birşey. dünyada karşılıksız yardım yapan tek milletiz. biz yardımımızı balık bilmezse halık bilir diyerek yaparız. gideriz askere şehit oluruz başkası için. biz şehitlere ölü demeyiz. onlar diridirler, biz onları göremeyiz. bu şanlı millet şehit yakınlarına destek de verir. bir çok yerde okuduğum bir yazıdır "bu müesseseden şehit yakınları sınırsız yeme içme hakkına sahiptir. onların hesabı şehidinin kanıyla ödenmiştir" diye. başka hangi millette var bu. gurur duyun ülkenizle. savunun her yerde ölüm pahasına. sen rahat yaşa diye o mehmetçiler kışın bu soğuğunda gözünü yummadan nöbet tutuyor. afrindeki askere - ailene ne söylemek istersin diye sorulduğunda "beklemesinler" diye cevap veriyor.
boş işlere ayıracak vaktimiz yok. aramızdaki siyasi kavgalara ayıracak vaktimiz hiç yok. birlik olmanın zamanı geldi artık. eskiden bir ülkeyi işgal etmek için sebep arıyorlardı; 11 eylül gibi. artık açık açık yapıyorlar ve kimse sesini çıkarmıyor türkiyeden başka.
çok okumak, anlamak, anlatmak,
güçlenmek zorundayız. allah bu vatana bir daha istiklal marşı yazdırmasın.
1537 yılında kanuni süleyman döneminde açe sultanlığı diye bilinen müslümanların yaşadığı bir yer var. şuan endonezya'da bulunuyor. o dönemde bu sultanlık, portekizlerin sömürgesi altına girdi girecek. çok zor durumdalar. ve o dönemin en güçlü ülkesi olan osmanlıdan, kanuniden destek istiyorlar. kanuni savaş gemilerini gönderiyor ve portekizlileri o bölgeden siliyor. bakın yıl 1537. o tarihten beri 500 senedir istisnasız her yıl açe sultanlığının portekizlerden kurtuluş yıl dönümünde ellerinde türk bayrakları ile kutlama yapıyorlar...
bosnadaki savaştan sonra türk askeri köyün birine yardım götürüyor. köyün dışına uzağa yapışmış bir ev olduğunu öğreniyorlar. yaşlı fakir bir kadın yaşıyormuş o evde. türk askeri o eve gidiyor ve kapısını çalıyor. kapıyı açan ve asker üniformasındaki türk bayrağını gören kadın der ki : "geleceğinizi biliyordum". evet işte bu söz. bu söz sana bir görev yüklüyor. bu topraklarda doğduğun için, o kadını umutlandıran bir varlığın bulunuyor. ve bunun karşılığını vermek zorundasın. o kadına o yardımı ulaştırmak zorundasın. allahın, seni bu topraklarda yaratırken üzerine yüklediği misyonun bu. banane deme lüksün yok. eğer bosna kudüs suriye gazze endonezya mynmar umurumda değil diyorsan türkiye vatandaşlığından çıkacaksın. çok büyük bir ülkeyiz. büyük olmak zordur. biz daha önce ismimizi tarihe şanlı harflerle kazıdık. yine biz daha önce dünyayı yönettik. aradan daha 250 sene geçmedi. hatta bırakın 250 seneyi 100 sene önce tarih yazdık 7 düvele karşı. o zaman da güçlülerdi.
silahları vardı, topları vardı, gemileri vardı. savaşın silahla değil, iman ile kazanılacağını göstermedik mi çanakkale savaşında. 4 kişinin zorlukla taşıdığı 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayan seyit onbaşıyı unuttunuz mu? cephe arkadaşının dediğine göre seyit onbaşı mermiyi taşırken kemiklerinin seslerini duyuyormuş. o mermiyi bir kere değil tam 3 kere taşımış. bunlar küçük şeyler değil. sakın kendinizi küçük görmeyin. türk olmak büyük birşey. dünyada karşılıksız yardım yapan tek milletiz. biz yardımımızı balık bilmezse halık bilir diyerek yaparız. gideriz askere şehit oluruz başkası için. biz şehitlere ölü demeyiz. onlar diridirler, biz onları göremeyiz. bu şanlı millet şehit yakınlarına destek de verir. bir çok yerde okuduğum bir yazıdır "bu müesseseden şehit yakınları sınırsız yeme içme hakkına sahiptir. onların hesabı şehidinin kanıyla ödenmiştir" diye. başka hangi millette var bu. gurur duyun ülkenizle. savunun her yerde ölüm pahasına. sen rahat yaşa diye o mehmetçiler kışın bu soğuğunda gözünü yummadan nöbet tutuyor. afrindeki askere - ailene ne söylemek istersin diye sorulduğunda "beklemesinler" diye cevap veriyor.
boş işlere ayıracak vaktimiz yok. aramızdaki siyasi kavgalara ayıracak vaktimiz hiç yok. birlik olmanın zamanı geldi artık. eskiden bir ülkeyi işgal etmek için sebep arıyorlardı; 11 eylül gibi. artık açık açık yapıyorlar ve kimse sesini çıkarmıyor türkiyeden başka.
çok okumak, anlamak, anlatmak,
güçlenmek zorundayız. allah bu vatana bir daha istiklal marşı yazdırmasın.