sabahattin ali
(bkz: bok yoluna gitti) şahsına münhasır şair ve yazar. ölümü de kişiliği gibi ilginçtir, milliyetçi bir ajan tarafından Edirne'den yurtdışına kaçarken öldürülmüştür. sonu hazin biten hikaye deyince aklıma gelen ilk isimdir. eserleri beni benden alır. özellikle sinop hapishanesindeyken kaleme aldığı eserlerinde bambaşka yerlere götürür bizleri. unutulmaması gereken bir isimdir.
''
arzularım muayyen bir haddi aşınca
ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca
bir ihtiras duyup vahşi maceralara
çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
tanrıların başı gibi başları diktir,
bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
bakıyorum aşağılarda kalan hiçliğe.
''
bir öğretmen, bir yazar, bir sosyalist, bir baba, en aşık, en cesur, en mücadeleci yanıdır bu ülkenin.
"ey, bir cılız kalemden dile gelen gerçek… sen devleri korkutacak kadar mı korkunçsun?"
sabahattin ali bugün 2 nisan 1948'de kaleminden çıkan gerçeklerin korkuttuğu devlet tarafından katledildi. o sırada tamamlamak istediği 'ankara' adlı bir roman vardı. bu şehre onun gözleriyle bakma şansımız da hayatıyla birlikte elimizden alındı, kitabını tamamlayamadı. türlü baskılar, sürgünler ve sansürlemeler arasında dahi edebiyatımızın can köşesinde her zaman yer alacak eserler verdi.
sırça köşk adlı öykü kitabındaki bazı öykülerde hiddetle ahlaksız, erdemsiz ve rüşvetçi insanlardan bahseder. sakin bir stille yazmış gibidir lakin daha önceki kitaplarını okuyup kişiliğini az çok tahmin eden okuyucuları hemen onun bu öyküleri çok büyük bir hiddetle yazdığını anlayabilir. bunlara hakkımızı yedirmeyiz ve cankurtaran öyküleri örnek verilebilir. bu öykülere ali genelde olumlu isimler vermiştir, lakin okuyunca oykudeki insanlardan nefret eder hale gelirsiniz. hakka giren adamlarin hakkini savundugunu görürsünüz. namaz kılan adamın yatıklarını okuyunca ali'yi ileri görüşlülüğünden dolayı tebrik edersiniz. kitapları bende ayrı bir yeri olan bu adam hakkında tahmin yap deselerdi, hayatta en çok nefret ettiği şeyin düzenbazlık, rüşvet ve saçma devlet düzeni olduğunu söylerdim.
bahtiyar köpek adlı öyküsünün girişinde de zaten "niçin hep acı şeyler yazayım? dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin diyorlar" der. gerçekten de sabahattin ali çoğu zaman maalesef kötü şeyleri yazar, çünkü halkının nabzını çok dikkatli dinleyen bir yazardir. daha önce de yazmıştım, halkını ve insanı çok iyi çözümlemiş bir yazardır. gelin görün ki böyle bir adam günümüzde sosyal mecralara meze olmuştur. bu olay bana gece gece hayatın ne kadar absürd birsey olduğunu animsatti. biz öldükten sonra kutsal saydığımız amaçlarımıza kim bilir neler olacak sözlük...
arzularım muayyen bir haddi aşınca
ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca
bir ihtiras duyup vahşi maceralara
çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
tanrıların başı gibi başları diktir,
bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
bakıyorum aşağılarda kalan hiçliğe.
''
bir öğretmen, bir yazar, bir sosyalist, bir baba, en aşık, en cesur, en mücadeleci yanıdır bu ülkenin.
"ey, bir cılız kalemden dile gelen gerçek… sen devleri korkutacak kadar mı korkunçsun?"
sabahattin ali bugün 2 nisan 1948'de kaleminden çıkan gerçeklerin korkuttuğu devlet tarafından katledildi. o sırada tamamlamak istediği 'ankara' adlı bir roman vardı. bu şehre onun gözleriyle bakma şansımız da hayatıyla birlikte elimizden alındı, kitabını tamamlayamadı. türlü baskılar, sürgünler ve sansürlemeler arasında dahi edebiyatımızın can köşesinde her zaman yer alacak eserler verdi.
sırça köşk adlı öykü kitabındaki bazı öykülerde hiddetle ahlaksız, erdemsiz ve rüşvetçi insanlardan bahseder. sakin bir stille yazmış gibidir lakin daha önceki kitaplarını okuyup kişiliğini az çok tahmin eden okuyucuları hemen onun bu öyküleri çok büyük bir hiddetle yazdığını anlayabilir. bunlara hakkımızı yedirmeyiz ve cankurtaran öyküleri örnek verilebilir. bu öykülere ali genelde olumlu isimler vermiştir, lakin okuyunca oykudeki insanlardan nefret eder hale gelirsiniz. hakka giren adamlarin hakkini savundugunu görürsünüz. namaz kılan adamın yatıklarını okuyunca ali'yi ileri görüşlülüğünden dolayı tebrik edersiniz. kitapları bende ayrı bir yeri olan bu adam hakkında tahmin yap deselerdi, hayatta en çok nefret ettiği şeyin düzenbazlık, rüşvet ve saçma devlet düzeni olduğunu söylerdim.
bahtiyar köpek adlı öyküsünün girişinde de zaten "niçin hep acı şeyler yazayım? dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin diyorlar" der. gerçekten de sabahattin ali çoğu zaman maalesef kötü şeyleri yazar, çünkü halkının nabzını çok dikkatli dinleyen bir yazardir. daha önce de yazmıştım, halkını ve insanı çok iyi çözümlemiş bir yazardır. gelin görün ki böyle bir adam günümüzde sosyal mecralara meze olmuştur. bu olay bana gece gece hayatın ne kadar absürd birsey olduğunu animsatti. biz öldükten sonra kutsal saydığımız amaçlarımıza kim bilir neler olacak sözlük...
türk edebiyatı için önemli yazarlardan biridir. kendisini ilk kez klasik olan kürk mantolu madonna ile tanıdım. lisede ödev konum olarak seçmiştim ve hayatını araştırınca yüreğim burkulmuştu. içimizdeki şeytan kitabını geçenlerde okudum ve kitap ruhumda kendine has bir etki bıraktı. beni yazdıklarıyla ağlatabilen nadir yazarlardan biridir. yazarlığının yanında bir öğretmendir de aynı zamanda.
İçimde yaşadığımı söylenişti bir defasında çok sevdiğim bir hocam. Sonrasında dışımdaki dünyayla tanışmaya çalıştım. Fakat bu çabamın bana fark ettirdiği tam da sabahattin ali’nin şu sözlerindeki gibi olmuştu: “hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim." Bundandır belki de çocukluğumdan beri iç dünyamda var olma halim. Ben dışımdaki dünyayı çözemedim.