selçuk şirin
güzel insan. NY üniversitesi profesörü, eğitimci...
dün akşam tele1'de (bkz: emin çapa) ile birlikte bir programda izledim ve dedim ki ne kadar değerli insanlar yetişmiş. canla başla yanlış giden şeyleri düzeltmeye, anlatmaya ve öğretmeye çalışıyorlar. bir paylaşımında arkadaşıyla fotoğrafını eklemiş ve anlatmış. " tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir" der ya tolstoy. işte öyle bir hikaye:
"Bu sabah geldi bu fotoğraf. Bende yoktu. Tam 32 yıl olmuş Anthony ve Philippa ile tanışalı.
Dünyayı keşfetmelisin!
Böyle demiş ve bir uçak bileti ile 300 pound göndermişlerdi. Daha 18 yaşında, köyden yeni çıktığım yıllar... 30 yıl evvelki bu borcun hikâyesini anlatmıştım... tekrar edeyim.
İngilizceyi ODTÜ hazırlıkta daha yeni öğrenmişim. Dediler ki turizm patladı, dil bilene sahillerde iş çok... O yaz köye dönmek için ayırdığım, cebimdeki son kuruşu verip bir otobüse atladım. 5 yıl sürecek Didim’deki amelelik yıllarım işte böyle başladı... İlk gittiğimde ne bir tanıdık var, ne de geri dönüş parası... Sabahtan akşama kadar Altınkum Plajı’nın etrafını saran otel ve restoranların kapısını tek tek çaldım. İş arıyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum... Çaresizlik insana her şeyi daha çabuk öğretiyor zira dedim ya cebimde geri dönüş param bile yok... Sonunda İngiltere’den gelen turistlere hizmet veren bir otelde garson oldum o günün akşamı. Anthony ve Philippa Rowlands ile işte orada bir mesainin sonunda tanıştım. Şansa inansam, hayatımın yönünü değiştiren an işte buydu derdim... İçinde edebiyat ve sanat geçen muhabbetlerin insanlar arasındaki mesafeyi kısalttığına inanırım hep. O gün de öyle oldu. James Joyce romanları, Dylan Thomas şiirleri, Bruce Springsteen şarkıları üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum... Ardahan köylerinin hikâyesi, Galler’in köylerindeki masallara karıştı... Yazın tatillerde kışın mektuplarda ve üç kıtada 30 yıldır devam eden dostluğumuz işte böyle bir Ege akşamında başladı... DÜNYAYI GÖRMELİSİN!
Anthony ve Philippa ile muhabbeti biraz ilerletmiş olmalıyım ki onlara mesai sonrası servis yaptığım için ilk işimi kaybettim. Sonra şemsiyecilik ve suculuk dahil pek çok iş yaptım o yaz ama onlar başka bir yazının konusu... Ertesi sene Didim’de tekrar buluştuğumuzda Anthony ve Philippa ‘Sen de gelip bizim memleketimizi görmelisin!’ dediklerinde içimden güldüm. Ne pasaportum var ne de uçağa binmişliğim... O yüzden hem bileti hem de cep harçlığını onların vereceği bir ziyaret olacaktı bu! Böyle bir ‘hediyeyi’ kabul etmem elbette mümkün değildi. Bunu onlar da bildikleri için bana bir teklifte bulundular:
Biz sana bu parayı borç olarak verelim, ilk maaşını alınca ödersin. Şimdi hesaplıyorum da aldıkları öğretmen maaşının yarısını vermiş, evlerinin kapısını açmışlardı... Tıpkı ilk köyden çıktığımda olduğu gibi, Türkiye’den bu ilk çıkışımda da dünyama yeni bir dünya katılmıştı... Böyle bir borç nasıl geri ödenir?
HAYALLERİNİ BIRAKMA!
Takvimi biraz ileri alıyorum. Aradan neredeyse 8 yıl geçmiş, benim okul bitmiş... Amerika’ya okumaya gelmişim. Albany diye bir yere düşmüşüm... İlk aylarım epey sıkıntılı geçiyor. Memleketi deli gibi özlüyorum. Yüksek lisansı, doktorayı bırakıp geri dönmek istiyorum. Anthony ve Philippa’ya yazdığım mektupta bunları aynen böyle yazıyorum. O mektubu alır almaz taa Uzakdoğu’dan atlayıp New York, Albany’ye geliyorlar... Tek odalı öğrenci evimde yer olmadığı için evime yakın bir otelde kalıyorlar bir hafta. Ve o hafta boyunca hep aynı şeyi söylüyorlar: Geçer bu günler, aman hayallerinin peşini bırakma! Ödenir mi böyle bir borç?
Son yıllarda pek çok araştırma çıktı dostluğun uzun vadeli etkileri üzerine. Özellikle ileriki yaşlarda yakın arkadaşlığın, dostluğun bireylerin beden ve ruh sağlığına çok ciddi katkıları olduğunu söylüyor bütün veriler... O nedenle bizim eskilerin dediği gibi ‘Dostları olmalı insanın!’ Hem bugün için hem de yarına kalan dostlukları olmalı... Şimdi bu yazıyı tamamlayıp Londra’da 30 yıl evvel geldiğim mahallede Anthony ve Philippa ile buluşacağım. Bir kere daha teşekkür etmek için... Zira eğer genç bir insana bir hayrım varsa, bunun sebebi 30 yıl evvelki borcumu ödeme telaşıdır..."
dün akşam tele1'de (bkz: emin çapa) ile birlikte bir programda izledim ve dedim ki ne kadar değerli insanlar yetişmiş. canla başla yanlış giden şeyleri düzeltmeye, anlatmaya ve öğretmeye çalışıyorlar. bir paylaşımında arkadaşıyla fotoğrafını eklemiş ve anlatmış. " tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir" der ya tolstoy. işte öyle bir hikaye:
"Bu sabah geldi bu fotoğraf. Bende yoktu. Tam 32 yıl olmuş Anthony ve Philippa ile tanışalı.
Dünyayı keşfetmelisin!
Böyle demiş ve bir uçak bileti ile 300 pound göndermişlerdi. Daha 18 yaşında, köyden yeni çıktığım yıllar... 30 yıl evvelki bu borcun hikâyesini anlatmıştım... tekrar edeyim.
İngilizceyi ODTÜ hazırlıkta daha yeni öğrenmişim. Dediler ki turizm patladı, dil bilene sahillerde iş çok... O yaz köye dönmek için ayırdığım, cebimdeki son kuruşu verip bir otobüse atladım. 5 yıl sürecek Didim’deki amelelik yıllarım işte böyle başladı... İlk gittiğimde ne bir tanıdık var, ne de geri dönüş parası... Sabahtan akşama kadar Altınkum Plajı’nın etrafını saran otel ve restoranların kapısını tek tek çaldım. İş arıyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum... Çaresizlik insana her şeyi daha çabuk öğretiyor zira dedim ya cebimde geri dönüş param bile yok... Sonunda İngiltere’den gelen turistlere hizmet veren bir otelde garson oldum o günün akşamı. Anthony ve Philippa Rowlands ile işte orada bir mesainin sonunda tanıştım. Şansa inansam, hayatımın yönünü değiştiren an işte buydu derdim... İçinde edebiyat ve sanat geçen muhabbetlerin insanlar arasındaki mesafeyi kısalttığına inanırım hep. O gün de öyle oldu. James Joyce romanları, Dylan Thomas şiirleri, Bruce Springsteen şarkıları üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum... Ardahan köylerinin hikâyesi, Galler’in köylerindeki masallara karıştı... Yazın tatillerde kışın mektuplarda ve üç kıtada 30 yıldır devam eden dostluğumuz işte böyle bir Ege akşamında başladı... DÜNYAYI GÖRMELİSİN!
Anthony ve Philippa ile muhabbeti biraz ilerletmiş olmalıyım ki onlara mesai sonrası servis yaptığım için ilk işimi kaybettim. Sonra şemsiyecilik ve suculuk dahil pek çok iş yaptım o yaz ama onlar başka bir yazının konusu... Ertesi sene Didim’de tekrar buluştuğumuzda Anthony ve Philippa ‘Sen de gelip bizim memleketimizi görmelisin!’ dediklerinde içimden güldüm. Ne pasaportum var ne de uçağa binmişliğim... O yüzden hem bileti hem de cep harçlığını onların vereceği bir ziyaret olacaktı bu! Böyle bir ‘hediyeyi’ kabul etmem elbette mümkün değildi. Bunu onlar da bildikleri için bana bir teklifte bulundular:
Biz sana bu parayı borç olarak verelim, ilk maaşını alınca ödersin. Şimdi hesaplıyorum da aldıkları öğretmen maaşının yarısını vermiş, evlerinin kapısını açmışlardı... Tıpkı ilk köyden çıktığımda olduğu gibi, Türkiye’den bu ilk çıkışımda da dünyama yeni bir dünya katılmıştı... Böyle bir borç nasıl geri ödenir?
HAYALLERİNİ BIRAKMA!
Takvimi biraz ileri alıyorum. Aradan neredeyse 8 yıl geçmiş, benim okul bitmiş... Amerika’ya okumaya gelmişim. Albany diye bir yere düşmüşüm... İlk aylarım epey sıkıntılı geçiyor. Memleketi deli gibi özlüyorum. Yüksek lisansı, doktorayı bırakıp geri dönmek istiyorum. Anthony ve Philippa’ya yazdığım mektupta bunları aynen böyle yazıyorum. O mektubu alır almaz taa Uzakdoğu’dan atlayıp New York, Albany’ye geliyorlar... Tek odalı öğrenci evimde yer olmadığı için evime yakın bir otelde kalıyorlar bir hafta. Ve o hafta boyunca hep aynı şeyi söylüyorlar: Geçer bu günler, aman hayallerinin peşini bırakma! Ödenir mi böyle bir borç?
Son yıllarda pek çok araştırma çıktı dostluğun uzun vadeli etkileri üzerine. Özellikle ileriki yaşlarda yakın arkadaşlığın, dostluğun bireylerin beden ve ruh sağlığına çok ciddi katkıları olduğunu söylüyor bütün veriler... O nedenle bizim eskilerin dediği gibi ‘Dostları olmalı insanın!’ Hem bugün için hem de yarına kalan dostlukları olmalı... Şimdi bu yazıyı tamamlayıp Londra’da 30 yıl evvel geldiğim mahallede Anthony ve Philippa ile buluşacağım. Bir kere daha teşekkür etmek için... Zira eğer genç bir insana bir hayrım varsa, bunun sebebi 30 yıl evvelki borcumu ödeme telaşıdır..."