bir hayalin peşinde
bir nasuh mahruki kitabıdır.
çok iyi bir denizci de olan pierre loti, "izlanda balıkçısı"nda, sylvestre, yannı gaud ile evlenmeye ikna etmeye çalıştığında yanna şu sözleri söyletir;
"ben denizle nişanlıyım ve gün gelecek onunla düğünüm de olacak." nitekim kitabın sonunda öyle de olur.
hermann hesse, "bozkırkurdu" nda iki farklı kişiliğin çatışmasıyla kıvranan harry haller`ı anlatır. yalnız, yabani bozkırkurduyla, duyarlı, zeki, insan harry haller.
şehirde ve doğada her zaman iki farklı kişi olduğumu hissederim. biri dağlarda, doğada ortaya çıkan korkusuz, coşkulu, inatçı ve özgür nasuh, doğadayken tanrıya yaklaşan biraz vahşi çırılçıplak yalnız bir ruh. diğeri, herkes gibi şehirdeki gündelik hayatın gereklerine uymak durumunda kalan, entelektüel kaygıları için öğrenmeye çalışan, ekonomik kaygıları için para kazanmak zorunda olan, sosyal kaygıları için insanlarla iletişim kuran, okuyan, askere giden, sevgilileri, dostları olan, ender de olsa kaçamadığı hoşlanmadığı durumlarda değişik maskelerle durumu idare eden, ölçülü, mesafeli, medeni nasuh. ikisinin de çok sevdiğim ve çok sevmediğim özellikleri var.
hesse, insan harry hallerın bozkırkurdu ile uyumlu bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi ve dünyayla uzlaşabilmesi için yıllar sonra "mizah"ı bulmuş. ben mizahla birlikte felsefe`yi de kullanıyorum.
bölünmüşlük duygusundan kurtulabilmem ve uyum içinde yaşayabilmem için iki nasuhun da yaşamında ortak olan ve paylaşmaktan en çok zevk aldıkları şeyi, felsefeyi, yaşamımda hep ön planda tutuyorum. dağlarda, doğada tanrıyı arayan nasuhla, şehir hayatında erdemi, en üstün iyiyi arayan nasuh, ancak birlikte ilerlerse mutluluğu yakalayabiliyorum. yalnızca birinin başarısı beni asla tatmin etmeyecek, hiçbir zaman birinden kurtulup, yaşamımı öteki ile sürdürmeyi istemedim. yalnızca çok iyi bir dağcı olmak bana yetmeyeceği gibi, yalnızca ekonomik ve sosyal hayatta başarılı bir insan olmak ta yetmeyecek. her zaman yaşamımın çok boyutlu, üretkenliğimin çok çeşitli olmasını istedim.
yaşamımın iki alanına da çok güçlü köprüler ve iplerle bağlandığım için, yann`ın düştüğü hataya hiçbir zaman düşmeyeceğim. dağlarda gerçek bir profesyonel gibi en sert, en acımasız koşullara bile sabırla dayanırım ancak şehirde de medeniyetin, refahın ve teknolojinin getirdiği lüksün tadını çıkarmasını bilirim. dağda gerçek bir dağcı, şehirde de tam bir şehirli olurum.
enis batur, "kişilik bölünmesinden gelecek olan bu şizofreniyi yaşayacaksın, buna hazırlıklı ol" demişti. bu güne dek böyle bir şeyi kendimden uzak tutmayı becerebildim, bundan kurtulmanın en iyi yolunun iki yaşam (ya da daha fazla) arasında güçlü bir köprü oluşturmak olduğunu düşünüyorum; çoğu zaman bir kadınla. öyle bir kadın olmalı ki , güçlü-becerikli kişiliğinin farklı alanlardaki üretkenliğiyle, benzer sorunlar yaşamalı, kaygılar duymalı,bir şeylerin eksik olduğunun farkında olmalı, ve bunun çözümünün kendi içinde bir başkasıyla kuracağı bir köprü olduğunu belli belirsiz hissetmeli, asla ait olmadığını bildiği sisteme, benim gibi, hasbelkader bir şekilde uyum sağlamaya çalışan bir "boyalı kuş" olmalı.
bazen de köprümü hedeflerimle, tutkularımla kurarım, hepsini birleştirebilirsem eğer, o an mutluluk olur. pythagoras; bilgeliği, eksiksiz hakikatı ancak tanrılara yaraşır bulmuş, insanlara ise bilgeliği sevmek yaraşır demiş. eski yunan felsefesinin temelinde bilgiye, bilginin kendisi için ulaşmayı istemek bulunur, nitekim "philosophia"`nın kelime anlamı da bilgiyi, bilgeliği sevmektir. işte, yaşamımda ne olursa olsun hiç değişmeyecek olan şey; sonsuz bir öğrenme arzusu, varlığımın her zerresi yakıcı bir öğrenme tutkusu ile yanıp tutuşuyor. işin garip tarafı öğrendiğim şeyin ne olduğu çok da önemli değil, yeter ki yeni bir şey olsun, öyle ki bir günüm bile yeni bir şeyle tanışmadan geçerse kendimi kötü, ve o günü harcanmış hissediyorum.
ortaya çıkıp, bütün dengemi altüst etmek için kapıda bekleyen potansiyel şizofreniden beni koruyan şey, bazen de everest`e tırmanmak gibi, birbirinden bağımsız yaşamlarımın, birinde somut bir hedef, diğerinde ise bir metafor olabilen aynı hedefe ulaşmak için, farklı amaçlarla verdiği ruhsal ve bedensel ortak mücadele oluyor.
bu yıl köprüm yedi zirveler'di...
çok iyi bir denizci de olan pierre loti, "izlanda balıkçısı"nda, sylvestre, yannı gaud ile evlenmeye ikna etmeye çalıştığında yanna şu sözleri söyletir;
"ben denizle nişanlıyım ve gün gelecek onunla düğünüm de olacak." nitekim kitabın sonunda öyle de olur.
hermann hesse, "bozkırkurdu" nda iki farklı kişiliğin çatışmasıyla kıvranan harry haller`ı anlatır. yalnız, yabani bozkırkurduyla, duyarlı, zeki, insan harry haller.
şehirde ve doğada her zaman iki farklı kişi olduğumu hissederim. biri dağlarda, doğada ortaya çıkan korkusuz, coşkulu, inatçı ve özgür nasuh, doğadayken tanrıya yaklaşan biraz vahşi çırılçıplak yalnız bir ruh. diğeri, herkes gibi şehirdeki gündelik hayatın gereklerine uymak durumunda kalan, entelektüel kaygıları için öğrenmeye çalışan, ekonomik kaygıları için para kazanmak zorunda olan, sosyal kaygıları için insanlarla iletişim kuran, okuyan, askere giden, sevgilileri, dostları olan, ender de olsa kaçamadığı hoşlanmadığı durumlarda değişik maskelerle durumu idare eden, ölçülü, mesafeli, medeni nasuh. ikisinin de çok sevdiğim ve çok sevmediğim özellikleri var.
hesse, insan harry hallerın bozkırkurdu ile uyumlu bir şekilde yaşamını sürdürebilmesi ve dünyayla uzlaşabilmesi için yıllar sonra "mizah"ı bulmuş. ben mizahla birlikte felsefe`yi de kullanıyorum.
bölünmüşlük duygusundan kurtulabilmem ve uyum içinde yaşayabilmem için iki nasuhun da yaşamında ortak olan ve paylaşmaktan en çok zevk aldıkları şeyi, felsefeyi, yaşamımda hep ön planda tutuyorum. dağlarda, doğada tanrıyı arayan nasuhla, şehir hayatında erdemi, en üstün iyiyi arayan nasuh, ancak birlikte ilerlerse mutluluğu yakalayabiliyorum. yalnızca birinin başarısı beni asla tatmin etmeyecek, hiçbir zaman birinden kurtulup, yaşamımı öteki ile sürdürmeyi istemedim. yalnızca çok iyi bir dağcı olmak bana yetmeyeceği gibi, yalnızca ekonomik ve sosyal hayatta başarılı bir insan olmak ta yetmeyecek. her zaman yaşamımın çok boyutlu, üretkenliğimin çok çeşitli olmasını istedim.
yaşamımın iki alanına da çok güçlü köprüler ve iplerle bağlandığım için, yann`ın düştüğü hataya hiçbir zaman düşmeyeceğim. dağlarda gerçek bir profesyonel gibi en sert, en acımasız koşullara bile sabırla dayanırım ancak şehirde de medeniyetin, refahın ve teknolojinin getirdiği lüksün tadını çıkarmasını bilirim. dağda gerçek bir dağcı, şehirde de tam bir şehirli olurum.
enis batur, "kişilik bölünmesinden gelecek olan bu şizofreniyi yaşayacaksın, buna hazırlıklı ol" demişti. bu güne dek böyle bir şeyi kendimden uzak tutmayı becerebildim, bundan kurtulmanın en iyi yolunun iki yaşam (ya da daha fazla) arasında güçlü bir köprü oluşturmak olduğunu düşünüyorum; çoğu zaman bir kadınla. öyle bir kadın olmalı ki , güçlü-becerikli kişiliğinin farklı alanlardaki üretkenliğiyle, benzer sorunlar yaşamalı, kaygılar duymalı,bir şeylerin eksik olduğunun farkında olmalı, ve bunun çözümünün kendi içinde bir başkasıyla kuracağı bir köprü olduğunu belli belirsiz hissetmeli, asla ait olmadığını bildiği sisteme, benim gibi, hasbelkader bir şekilde uyum sağlamaya çalışan bir "boyalı kuş" olmalı.
bazen de köprümü hedeflerimle, tutkularımla kurarım, hepsini birleştirebilirsem eğer, o an mutluluk olur. pythagoras; bilgeliği, eksiksiz hakikatı ancak tanrılara yaraşır bulmuş, insanlara ise bilgeliği sevmek yaraşır demiş. eski yunan felsefesinin temelinde bilgiye, bilginin kendisi için ulaşmayı istemek bulunur, nitekim "philosophia"`nın kelime anlamı da bilgiyi, bilgeliği sevmektir. işte, yaşamımda ne olursa olsun hiç değişmeyecek olan şey; sonsuz bir öğrenme arzusu, varlığımın her zerresi yakıcı bir öğrenme tutkusu ile yanıp tutuşuyor. işin garip tarafı öğrendiğim şeyin ne olduğu çok da önemli değil, yeter ki yeni bir şey olsun, öyle ki bir günüm bile yeni bir şeyle tanışmadan geçerse kendimi kötü, ve o günü harcanmış hissediyorum.
ortaya çıkıp, bütün dengemi altüst etmek için kapıda bekleyen potansiyel şizofreniden beni koruyan şey, bazen de everest`e tırmanmak gibi, birbirinden bağımsız yaşamlarımın, birinde somut bir hedef, diğerinde ise bir metafor olabilen aynı hedefe ulaşmak için, farklı amaçlarla verdiği ruhsal ve bedensel ortak mücadele oluyor.
bu yıl köprüm yedi zirveler'di...