edip cansever
“Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.” mısralarının sahibi yüce ruhlu, büyük şair.
1928 yılında istanbul’da doğmuş bu güzel abimiz. istanbul erkek lisesi’nden mezun olduktan sonra kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlamış. Özünde esnafmış ama 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraşmış. 1986 yılında tatile gittiği bodrum'da beyin kanaması geçiriyor ve tedavi için getirildiği istanbul’da ise aramızdan ayrılıyor.
cemal süreya’nın deyimiyle “Fazla şiirden öldü Edip Cansever…”.
gelin bir de cansever’in kedisinden dileyelim onu:
“İstanbul'dayım. İşten eve, evden işe. Arada bir Beyoğlu'na tabiî. Artık bir yığın sanatçı tanıyorum. Salâh, Alp Kuran, Nermi Uygur filan içiyoruz bazen de. Şiirlerim Yenilik'te yayınlanıyor çoğun. Salâh götürüyor tabiî. Bir gün Şato'da (eski Mazarik) Hüsamettin'le tanışıp aynı masada oturuyoruz biraz. Bir şiirim çıkmıştı Yeditepe'de. Bana, 'böyle ince şiirler yazdıkça getir' diyor. Ondan öyle Yeditepe'nin yazarı oluyorum. O. Kemal, M. Buyrukçu, ben bir üçlü oluyoruz. Sonra bizim Metin Eloğlu ile arkadaşlık kuruyoruz. Degüstasyon'da içmeler başlıyor. Yıllar akıyor böyle böyle. Sonra Turgut, Cemal, İlhan Berk... ve sonra? Sonrası iyilik güzellik.
Hayatımda en önemli olay: Kapalıçarşı yangını. Dükkanım yanmasaydı sanırım şiir filan yazamazdım. ve Jak (ortağım) anlayışlı davranmasaydı.”
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.” mısralarının sahibi yüce ruhlu, büyük şair.
1928 yılında istanbul’da doğmuş bu güzel abimiz. istanbul erkek lisesi’nden mezun olduktan sonra kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlamış. Özünde esnafmış ama 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraşmış. 1986 yılında tatile gittiği bodrum'da beyin kanaması geçiriyor ve tedavi için getirildiği istanbul’da ise aramızdan ayrılıyor.
cemal süreya’nın deyimiyle “Fazla şiirden öldü Edip Cansever…”.
gelin bir de cansever’in kedisinden dileyelim onu:
“İstanbul'dayım. İşten eve, evden işe. Arada bir Beyoğlu'na tabiî. Artık bir yığın sanatçı tanıyorum. Salâh, Alp Kuran, Nermi Uygur filan içiyoruz bazen de. Şiirlerim Yenilik'te yayınlanıyor çoğun. Salâh götürüyor tabiî. Bir gün Şato'da (eski Mazarik) Hüsamettin'le tanışıp aynı masada oturuyoruz biraz. Bir şiirim çıkmıştı Yeditepe'de. Bana, 'böyle ince şiirler yazdıkça getir' diyor. Ondan öyle Yeditepe'nin yazarı oluyorum. O. Kemal, M. Buyrukçu, ben bir üçlü oluyoruz. Sonra bizim Metin Eloğlu ile arkadaşlık kuruyoruz. Degüstasyon'da içmeler başlıyor. Yıllar akıyor böyle böyle. Sonra Turgut, Cemal, İlhan Berk... ve sonra? Sonrası iyilik güzellik.
Hayatımda en önemli olay: Kapalıçarşı yangını. Dükkanım yanmasaydı sanırım şiir filan yazamazdım. ve Jak (ortağım) anlayışlı davranmasaydı.”