kürt milliyetçiliği
1908 Meşrutiyet Devrimi’nden sonra, başkentteki Kürt seçkinleri Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’ni kurmuşlardı. Dinde reform yanlısı Said-i Nursi de bu cemiyetin üyesiydi. 1912’de İstanbul’daki bazı Kürt öğrenciler, daha belirgin bir milliyetçi eğilime sahip olan Hevi (Umut) cemiyetini kurdular.
Ermeni halkının Doğu Anadolu vilayetlerinden çıkarılması savaş sırasında Kürtleri bölgenin sahibi konumuna getirdi, ancak bundan ve Rus cephesinin çöküşünden dolayı Kürt ve Türklerin ortak düşmanları ortadan kalkmış ve iki toplum birbirine karşıt hale gelmiş oluyordu. 1918’de İstanbul’da, Kürdistan Teali Cemiyeti kuruldu.
Bağımsızlık savaşı sırasında tek büyük Kürt ayaklanması, Dersim (bugünkü Tunceli) bölgesinde özerklik isteyen aşiret liderleri tarafından yönlendirilmiş, ancak bu isyan kolayca bastırılmıştı.
Lozan Barış Antlaşması’nda Kürtlerden söz edilmemiş ve bağımsızlık mücadelesi sırasında verilen özerklik sözleri, milliyetçi önderlerce unutulmuştu. Kürt milliyetçileri için bu büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu. 1923’te, eski milis subayları Azadi (Özgürlük) cemiyetini kurdular. Cemiyet ilk kongresini 1924’te yaptı.
İki büyük tarikat, Kadiriye ve Nakşibendi tarikatları Kürtler arasındaki aşiret farklılıklarını aşabilen iki yapıydı. Çeşitli aşiretler arasındaki kavgaları çözmede bu tarikat önderlerinin sık sık yardımları istenir ve bu da onlara itibar, nüfuzlu dostlar ve çok defa hatırı sayılır servet sağlardı. Şeyh Sait, Nakşibendi tarikatının çok etkin bir mensubuydu.
Kürtlerle çoğunluğu Türklerin oluşturduğu Cumhuriyet hükümeti arasındaki ilişkiler 1924’te kötüleşti. Hilafetin kaldırılması iki toplumu bir arada tutan dinsel simgeyi yok etmişti. Kürt kimliğine karşı baskıcı bir siyaset gelişmekteydi.
Nüfuzlu Kürt toprak sahipleri ve aşiret liderleri ülkenin batısına yerleştirilmekteydi. Azadi ile Şeyh Sait’in 1925 Mayıs’ı için planlanmış oldukları büyük isyan, 8 Şubat’ta jandarmalarla olan bir silahlı çatışma denetimden çıkınca, başladı.
Ayaklanmaya Zaza aşiretlerin tamamı ve iki büyük Kırmançi aşireti katılmış, ama Kürtler arası anlaşmazlıklar kendini yine göstermişti: Alevi Kürtler, Sünni isyancılara hücum ettiler.
Lider takımı kuşkuya yer vermeyecek şekilde özerk, bir Kürdistan arzusu taşımasına karşın, halk tabakası dinsel güdülerden hareketle şeriat ve hilafetin getirilmesini istiyordu.
İsyancıların ele geçirebildikleri tek kent Elazığ oldu, o da ancak kısa bir süre için. İsyanın genişliği belli olur olmaz Ankara hükümeti sıkı önlemler aldı. 25 Şubat’ta meclise durum hakkında bilgi verildi. Aynı gün Doğu vilayetlerinde bir aylık sıkıyönetim ilan edildi ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda, dinin siyasete alet edilmesini vatana ihanet suçları arasına dahil eden bir değişiklik yapıldı.
Bu sırada Başvekil Fethi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası önderlerinden kendi iradeleriyle dağılmalarını istedi. Onlar bunu reddetti, ancak partinin genel başkanı Kazım Karabekir hükümetin Doğu siyasetini hem mecliste hem de basında var gücüyle savunuculuğunu yaptı.
Fethi Bey, Mustafa Kemal’in daha sıkı önlemler alınmasını isteyen katı çizgidekilerden yana çıkması üzerine Cumhuriyet Halk Fırkası grubundaki güven oylamasını kaybetti, istifa etti ve ertesi gün İsmet Paşa başvekil oldu.
Yeni başvekilin ilk işi meclisten Takrir-i Sükun kanunu geçirtmek oldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, aşırı esnek olması nedeniyle, karşı çıktığı bu yasa, sadece Güneydoğu’da değil bütün ülkede geçerli olacaktı. Aynı zamanda, biri Doğu vilayetleri biri ülkenin geri kalanı için olmak üzere, yeniden iki İstiklal Mahkemesi kuruluyordu.
Şeyh Sait’in 27 Nisan’da yakalanması, isyanın sonunu ilan etti. 1926’da Ağrı Dağı yamaçlarında yeni bir Kürt isyanı çıktı ve dört yıl sürdü. İsyan sona erdikten sonra hükümet, askeri müdahaleler ve İstiklal Mahkemeleri yoluyla isyancıları çok sert cezalandırdı.
Önderlerinden birçoğu idam edildi ve 20 binden fazla Kürt kökenli vatandaş, ülkenin batısına yerleştirildi. O andan itibaren ayrı bir Kürt kimliğinin varlığı resmen yok sayıldı.
Ulusal gazetelerden sadece hükümetin yayın organları olan Ankara’daki Hakimiye-i Milliye ve İstanbul’daki Cumhuriyet gazeteleri yayınlarını sürdürdü. İstanbullu önde gelen gazetecilerin hepsi tutuklandı ve Doğu’daki İstiklal Mahkemesi’ne gönderildi. Bunlar sonunda serbest bırakldı, ancak işlerini sürdürmelerine izin verilmedi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 3 Haziran’da hükümet tarafından kapatıldı. Mahkemeye göre, parti üyeleri isyanı desteklemiş ve siyasal amaçlar uğruna dini istismar etmeye çalışmışlardı.
Ermeni halkının Doğu Anadolu vilayetlerinden çıkarılması savaş sırasında Kürtleri bölgenin sahibi konumuna getirdi, ancak bundan ve Rus cephesinin çöküşünden dolayı Kürt ve Türklerin ortak düşmanları ortadan kalkmış ve iki toplum birbirine karşıt hale gelmiş oluyordu. 1918’de İstanbul’da, Kürdistan Teali Cemiyeti kuruldu.
Bağımsızlık savaşı sırasında tek büyük Kürt ayaklanması, Dersim (bugünkü Tunceli) bölgesinde özerklik isteyen aşiret liderleri tarafından yönlendirilmiş, ancak bu isyan kolayca bastırılmıştı.
Lozan Barış Antlaşması’nda Kürtlerden söz edilmemiş ve bağımsızlık mücadelesi sırasında verilen özerklik sözleri, milliyetçi önderlerce unutulmuştu. Kürt milliyetçileri için bu büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu. 1923’te, eski milis subayları Azadi (Özgürlük) cemiyetini kurdular. Cemiyet ilk kongresini 1924’te yaptı.
İki büyük tarikat, Kadiriye ve Nakşibendi tarikatları Kürtler arasındaki aşiret farklılıklarını aşabilen iki yapıydı. Çeşitli aşiretler arasındaki kavgaları çözmede bu tarikat önderlerinin sık sık yardımları istenir ve bu da onlara itibar, nüfuzlu dostlar ve çok defa hatırı sayılır servet sağlardı. Şeyh Sait, Nakşibendi tarikatının çok etkin bir mensubuydu.
Kürtlerle çoğunluğu Türklerin oluşturduğu Cumhuriyet hükümeti arasındaki ilişkiler 1924’te kötüleşti. Hilafetin kaldırılması iki toplumu bir arada tutan dinsel simgeyi yok etmişti. Kürt kimliğine karşı baskıcı bir siyaset gelişmekteydi.
Nüfuzlu Kürt toprak sahipleri ve aşiret liderleri ülkenin batısına yerleştirilmekteydi. Azadi ile Şeyh Sait’in 1925 Mayıs’ı için planlanmış oldukları büyük isyan, 8 Şubat’ta jandarmalarla olan bir silahlı çatışma denetimden çıkınca, başladı.
Ayaklanmaya Zaza aşiretlerin tamamı ve iki büyük Kırmançi aşireti katılmış, ama Kürtler arası anlaşmazlıklar kendini yine göstermişti: Alevi Kürtler, Sünni isyancılara hücum ettiler.
Lider takımı kuşkuya yer vermeyecek şekilde özerk, bir Kürdistan arzusu taşımasına karşın, halk tabakası dinsel güdülerden hareketle şeriat ve hilafetin getirilmesini istiyordu.
İsyancıların ele geçirebildikleri tek kent Elazığ oldu, o da ancak kısa bir süre için. İsyanın genişliği belli olur olmaz Ankara hükümeti sıkı önlemler aldı. 25 Şubat’ta meclise durum hakkında bilgi verildi. Aynı gün Doğu vilayetlerinde bir aylık sıkıyönetim ilan edildi ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda, dinin siyasete alet edilmesini vatana ihanet suçları arasına dahil eden bir değişiklik yapıldı.
Bu sırada Başvekil Fethi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası önderlerinden kendi iradeleriyle dağılmalarını istedi. Onlar bunu reddetti, ancak partinin genel başkanı Kazım Karabekir hükümetin Doğu siyasetini hem mecliste hem de basında var gücüyle savunuculuğunu yaptı.
Fethi Bey, Mustafa Kemal’in daha sıkı önlemler alınmasını isteyen katı çizgidekilerden yana çıkması üzerine Cumhuriyet Halk Fırkası grubundaki güven oylamasını kaybetti, istifa etti ve ertesi gün İsmet Paşa başvekil oldu.
Yeni başvekilin ilk işi meclisten Takrir-i Sükun kanunu geçirtmek oldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, aşırı esnek olması nedeniyle, karşı çıktığı bu yasa, sadece Güneydoğu’da değil bütün ülkede geçerli olacaktı. Aynı zamanda, biri Doğu vilayetleri biri ülkenin geri kalanı için olmak üzere, yeniden iki İstiklal Mahkemesi kuruluyordu.
Şeyh Sait’in 27 Nisan’da yakalanması, isyanın sonunu ilan etti. 1926’da Ağrı Dağı yamaçlarında yeni bir Kürt isyanı çıktı ve dört yıl sürdü. İsyan sona erdikten sonra hükümet, askeri müdahaleler ve İstiklal Mahkemeleri yoluyla isyancıları çok sert cezalandırdı.
Önderlerinden birçoğu idam edildi ve 20 binden fazla Kürt kökenli vatandaş, ülkenin batısına yerleştirildi. O andan itibaren ayrı bir Kürt kimliğinin varlığı resmen yok sayıldı.
Ulusal gazetelerden sadece hükümetin yayın organları olan Ankara’daki Hakimiye-i Milliye ve İstanbul’daki Cumhuriyet gazeteleri yayınlarını sürdürdü. İstanbullu önde gelen gazetecilerin hepsi tutuklandı ve Doğu’daki İstiklal Mahkemesi’ne gönderildi. Bunlar sonunda serbest bırakldı, ancak işlerini sürdürmelerine izin verilmedi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 3 Haziran’da hükümet tarafından kapatıldı. Mahkemeye göre, parti üyeleri isyanı desteklemiş ve siyasal amaçlar uğruna dini istismar etmeye çalışmışlardı.