Cumhuriyet Halk Partisi, 27 yıl süren iktidarından sonra 1950’de ana muhalefet partisi olmuştu. 1950’li yıllar, CHP’nin, toplumu temsil etme kaygısında olan Halk partisi ile devlet partisi geleneği arasında bir “bocalama” yaşadığı dönemi oldu. Ancak, geniş örgütü ile diğer muhalif partilere göre iktidara tek alternatif olarak görünmekteydi. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, CHP için beklenmedik bir sonuç çıkmıştı. Aldığı yüzde 40 genel oyla TBMM’deki milletvekili sayısı yüzde 14’tü. Seçim sonucuna ilk tepki, büyük bir şaşkınlıktı. Seçim yenilgisinin kabul edilmesinden sonra yeni hükümete gerekli yardımın yapılacağı sözü verildi. Özellikle “irtica” ve “komünizme” karşı olmada hükümetle birlikte hareket etmeye hazır olunduğu beyan edildi.
CHP bundan sonraki süreci, demokratik temelde ciddi bir muhalefet partisine dönüşebilme sorunuyla geçirdi. Seçim sonrasında CHP, kendi geleceğinin tartışmasını ilk olarak Haziran’ın son gününde başlayacak ve beş gün sürecek Sekizinci Olağan Kongrede yaptı. Kongre, partinin gençleşmesi eğiliminde olan çok küçük bir gurubun karşı oylarına karşın, partiyi toparlayabileceği umudu taşıyan tarihi kişilik İnönü’yü yeniden genel başkan olarak seçti. Ancak, genel başkanın elinden partinin genel sekreterini atama yetkisi alınarak, bu yetki kongreye verildi. Böylelikle parti içinde Genel Başkan ile Genel Sekreter arasında bölüşülen iki otorite ortaya çıktı. Nitekim kongre, 1940’tan beri partinin içinde olan Kasım Gülek’i, İnönü’nün desteklediği adaylarına (Nihat Erim ve Şemsettin Günaltay) rağmen, genel sekreter seçti
Bu durum CHP tarihinde, otoriter zihniyetten uzaklaşma yönünde ilk çıkış; Gülek de İnönü ve çevresindeki “lortlara” karşı çıkan ilk politikacı olarak kabul edildi. CHP’nin sonraki kurultaylarında da kongre, yetkilerini, partinin merkez kuruluna vermeye yanaşmadı ve Gülek 1959 yılına kadar Genel Sekreter olarak görevini sürdürdü.
Kasım 1951’de Dokuzuncu Olağan Kongrede, CHP’nin birliğini tesis için iktidardaki DP’ye alternatif olacak fikrî bir açılım getirmek zorunda kalındığı görüldü. 1950’den önceki son hükümetleri döneminde CHP’nin, halkla bağlarını güçlendirmek için temel ilkelerinden taviz verdiği kanaatiyle, Atatürk döneminde yapılan inkılâpları korumaya kararlı olunduğuna vurgu yapıldı ve bunun hiç olmazsa partinin geleneksel takipçilerine yeniden güven vereceği ümit edildi.
Onuncu Olağan Kurultay 22 Haziran 1953’te toplandı. Kabul edilen programda geçmişi sorgulayan değerlendirmeler yapıldı. Bu konuda, bir önceki kurultaydaki benimsenen ana hat sürdürüldü ve Atatürkçülük’e daha büyük önem verildi.
Program, anayasanın üstünlüğü, iki meclisli yapının kurulması, anayasa mahkemesinin gerekliliği gibi yeni teklifler de getiriyordu. 1954 seçimlerine gelindiğinde, CHP’nin kendi tutumunu belirleme çabaları sürüyordu; ancak, değişim içeren bu sürecin yavaş ilerlediği görülüyordu. 2 Mayıs 1954’te yapılacak genel seçimlere hazırlanmak için, iki ay öncesinde yapılan Olağanüstü Kurultay’da, bu durum daha açık ortaya çıktı.
Partinin merkez kurulu, il örgütlerine bıraktığı milletvekili adaylarının yüzde 20’sini belirleme hakkını geri istiyordu. Yerel örgütten delegeler bu hakkı vermeyi reddetmiş olsa da, CHP’nin 1954 seçimlerine kendini zayıflatan iç sorunlarıyla gireceği açıktı.
Bundan başka, hükümetin bu sıralarda CHP’nin mal varlığının çoğuna el koyması da partinin DP karşısında durumunu iyice zor duruma sokmuştu. Nitekim, seçim sonuçları belli olduğunda, CHP mevcut olan milletvekili sayısını koruyamadı.
1955 yılının ortalarında, artan enflasyonla başlayan ekonomik zorluklar, özgürlükleri kısıtlamaya dönük uygulamalar CHP’ye eleştiri malzemesi oldu ve ana muhalefet partisine genel ilgi yükselmeye başladı.
DP’ye destek veren değişik kesimler DP’nin tek siyasî alternatifi CHP’ye yavaş yavaş dönmeye başladı. 1957’de yapılan erken genel seçimlerde genel oylarını belli düzeyde arttıran CHP’nin milletvekili sayısını 31’den 178’e çıkartması, partinin canlanmasına işaretti.
1950’li yılların sonunda DP hükümetine yönelik tepkiler yükseldikçe, CHP’ye toplumsal destek genişliyordu. 1958 yılının sonunda Hürriyet Partisi kendini feshedip CHP’ye katılma kararı vermesi ile parti içinde özgürlükçü talepler güçlenmişti.
CHP’nin 1959 yılının başında açıkladığı İlk Hedefler Beyannamesi dönemin genel eğilimini yansıtıyordu. Hukuk devleti ve sosyal devlet anlayışına vurgu yapan bu bildiri, CHP’nin aynı zamanda iktidara gelir gelmez sistemi yenileyebileceği sözünü içeriyordu. Özellikle CHP çevrelerinde, yapılacak bir genel seçimde partinin iktidar olacağı umudu çoğalmıştı. Ancak, 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen darbe sonrası iktidarı ele geçiren askerî yönetim döneminde, CHP’nin büyük rakibi DP kapatılırken, CHP de bu olağanüstü sürecin yansımalarından etkilendi.
CHP bundan sonraki süreci, demokratik temelde ciddi bir muhalefet partisine dönüşebilme sorunuyla geçirdi. Seçim sonrasında CHP, kendi geleceğinin tartışmasını ilk olarak Haziran’ın son gününde başlayacak ve beş gün sürecek Sekizinci Olağan Kongrede yaptı. Kongre, partinin gençleşmesi eğiliminde olan çok küçük bir gurubun karşı oylarına karşın, partiyi toparlayabileceği umudu taşıyan tarihi kişilik İnönü’yü yeniden genel başkan olarak seçti. Ancak, genel başkanın elinden partinin genel sekreterini atama yetkisi alınarak, bu yetki kongreye verildi. Böylelikle parti içinde Genel Başkan ile Genel Sekreter arasında bölüşülen iki otorite ortaya çıktı. Nitekim kongre, 1940’tan beri partinin içinde olan Kasım Gülek’i, İnönü’nün desteklediği adaylarına (Nihat Erim ve Şemsettin Günaltay) rağmen, genel sekreter seçti
Bu durum CHP tarihinde, otoriter zihniyetten uzaklaşma yönünde ilk çıkış; Gülek de İnönü ve çevresindeki “lortlara” karşı çıkan ilk politikacı olarak kabul edildi. CHP’nin sonraki kurultaylarında da kongre, yetkilerini, partinin merkez kuruluna vermeye yanaşmadı ve Gülek 1959 yılına kadar Genel Sekreter olarak görevini sürdürdü.
Kasım 1951’de Dokuzuncu Olağan Kongrede, CHP’nin birliğini tesis için iktidardaki DP’ye alternatif olacak fikrî bir açılım getirmek zorunda kalındığı görüldü. 1950’den önceki son hükümetleri döneminde CHP’nin, halkla bağlarını güçlendirmek için temel ilkelerinden taviz verdiği kanaatiyle, Atatürk döneminde yapılan inkılâpları korumaya kararlı olunduğuna vurgu yapıldı ve bunun hiç olmazsa partinin geleneksel takipçilerine yeniden güven vereceği ümit edildi.
Onuncu Olağan Kurultay 22 Haziran 1953’te toplandı. Kabul edilen programda geçmişi sorgulayan değerlendirmeler yapıldı. Bu konuda, bir önceki kurultaydaki benimsenen ana hat sürdürüldü ve Atatürkçülük’e daha büyük önem verildi.
Program, anayasanın üstünlüğü, iki meclisli yapının kurulması, anayasa mahkemesinin gerekliliği gibi yeni teklifler de getiriyordu. 1954 seçimlerine gelindiğinde, CHP’nin kendi tutumunu belirleme çabaları sürüyordu; ancak, değişim içeren bu sürecin yavaş ilerlediği görülüyordu. 2 Mayıs 1954’te yapılacak genel seçimlere hazırlanmak için, iki ay öncesinde yapılan Olağanüstü Kurultay’da, bu durum daha açık ortaya çıktı.
Partinin merkez kurulu, il örgütlerine bıraktığı milletvekili adaylarının yüzde 20’sini belirleme hakkını geri istiyordu. Yerel örgütten delegeler bu hakkı vermeyi reddetmiş olsa da, CHP’nin 1954 seçimlerine kendini zayıflatan iç sorunlarıyla gireceği açıktı.
Bundan başka, hükümetin bu sıralarda CHP’nin mal varlığının çoğuna el koyması da partinin DP karşısında durumunu iyice zor duruma sokmuştu. Nitekim, seçim sonuçları belli olduğunda, CHP mevcut olan milletvekili sayısını koruyamadı.
1955 yılının ortalarında, artan enflasyonla başlayan ekonomik zorluklar, özgürlükleri kısıtlamaya dönük uygulamalar CHP’ye eleştiri malzemesi oldu ve ana muhalefet partisine genel ilgi yükselmeye başladı.
DP’ye destek veren değişik kesimler DP’nin tek siyasî alternatifi CHP’ye yavaş yavaş dönmeye başladı. 1957’de yapılan erken genel seçimlerde genel oylarını belli düzeyde arttıran CHP’nin milletvekili sayısını 31’den 178’e çıkartması, partinin canlanmasına işaretti.
1950’li yılların sonunda DP hükümetine yönelik tepkiler yükseldikçe, CHP’ye toplumsal destek genişliyordu. 1958 yılının sonunda Hürriyet Partisi kendini feshedip CHP’ye katılma kararı vermesi ile parti içinde özgürlükçü talepler güçlenmişti.
CHP’nin 1959 yılının başında açıkladığı İlk Hedefler Beyannamesi dönemin genel eğilimini yansıtıyordu. Hukuk devleti ve sosyal devlet anlayışına vurgu yapan bu bildiri, CHP’nin aynı zamanda iktidara gelir gelmez sistemi yenileyebileceği sözünü içeriyordu. Özellikle CHP çevrelerinde, yapılacak bir genel seçimde partinin iktidar olacağı umudu çoğalmıştı. Ancak, 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen darbe sonrası iktidarı ele geçiren askerî yönetim döneminde, CHP’nin büyük rakibi DP kapatılırken, CHP de bu olağanüstü sürecin yansımalarından etkilendi.