cumhurbaşkanlığı sarayı, cumhurbaşkanlığı külliyesi ya da ak saray, türkiye'nin başkenti ankara'daki atatürk orman çiftliği'nin içerisinde bulunan ve türkiye cumhuriyeti'nin 12. cumhurbaşkanı (bkz: recep tayyip erdoğan) tarafından 2014'ten itibaren kullanılan kompleks.
malum gün geldi çattı a dostlar.biz gençler olarak,yeni nesil hippi gezginler olarak,her şeyden ötesi bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak elimizi vicdanımıza koymalı,sandığa gitmeli ve oylarımıza sahip çıkmalıyız.
ayrışmaların son bulacağı,ekonominin daha fazla dibe vurmayacağı,pasaportumuzun dünyada itibar göreceği,huzur ve kardeşlik içerisinde yaşayabileceğimiz güzel ve güneşli günler için
(bkz: oy ver)
ayrışmaların son bulacağı,ekonominin daha fazla dibe vurmayacağı,pasaportumuzun dünyada itibar göreceği,huzur ve kardeşlik içerisinde yaşayabileceğimiz güzel ve güneşli günler için
(bkz: oy ver)
tanım: şu an ülkede olan yönetim sistemidir.
dava akademi'den prof. sultan üzeltürk’ün cumhurbaşkanlığı sistemi sunumundan satır başlıkları aşağıda yer almaktadır:
- olağan bir sebepten bu sisteme ihtiyaç duyulmadı. dünyada bu sisteme geçmiş ve sonra bu sistemi kaldırmış örnekler var israil ve fransa gibi.
- örneğin 2010’da da bir anayasa değişiklik paketi vardı. nasıl olduysa o gün toplumdan öyle bir talep gelmemiştir. (hatırlatmak açısından seçimde hsyk üyeleri sayısı artırıldı ve üyeleri cumhurbaşkanı seçer hale getirildi. adındaki “yüksek” ifadesi de kaldırıldı.)
- başkanlık sistemini savunanların üç gerekçesi var: 1) 61 anayasası vesayet sistemini getirdi 2) 21 yılda 33 hükümet kuruldu istikrarsızlık oldu 3) 15 temmuz oldu falan filan.
- 61 anayasası vesayet sistemi ile başta anayasa mahkemesi olmak üzere kurumlara olağanüstü yetkiler verdi. başkanlık sistemi olan ülkelerde bu sistem yoktur. örnek hollanda, ingiltere ve 3 antidemokratik latin amerika ülkesi.
- anayasa mahkemesi yokluğu hollanda ve ingiltere dışında pek sağlıklı demokrasi oluşmasına neden olmamış durumdadır.
- koalisyon hükümetlerine engel olmak istiyoruz ancak 83-92 arası anap, 91-96 dyp dönemleri gibi koalisyonsuz dönemlerimiz var. bu sebep pek geçerli değil.
- kaldı ki 1995 – 2001 yılları arasında (bu dönemde en kapsayıcı anayasa maddeleri değişiklikleri/reformları var bilhassa) koalisyon dönemlerinde pek takılmadan çalışılabilmiş. koalisyon bizim için aslında tu quoque değil, hatta bugün bile parlamentoda koalisyon (cumhur ittifakı) var.
- kuvvetler birleşmesi pek önerilesi bir şey değil. (1909’da ilk kuvvetler ayrılığını denedik) cumhuriyet tarihimizde 1921’de savaş sırasında uygulanmıştır. burada 23 anayasa maddesinin 13’ü merkez ve yerel yönetim ilişkileri üzerinedir. yerel yönetimlerin idari özerk faaliyet gösterdiğinin altı çizilmelidir. (siyasi özerklikten söz etmiyoruz.)
- siz yürütme ve yasamayı tek potada eritirseniz ve bu erkleri ideoloji ile birbirine bağlarsanız bu totaliter rejim oluyor ki; tarihte marksizm, nazizm ve faşizm gibi rejimler örnekleridir.
- parlamenter rejimde erkler arasında yumuşak ayrılık vardır. bu sayede birbirlerinin içlerinden çıkabiliyorlardır. burada bakanlar kurulu da cumhurbaşkanı da meclis içinden oylama neticesinde çıkıyordu. güvenoyu ve gensoru gibi “checks and balances” vardı. yürütme de yasamayı, seçime giderek ortadan kaldırabiliyordu. sürekli denge gözetiliyordu.
- başkanlık rejimimizde ise yukarıda bahsedilen durumlar yoktur. milletvekili bakan olamaz ve bakan olursa milletvekilliği düşer. birbirinden tamamen ayrıdır hükümet ve parlamento.
- bugün bahsettiğimiz sistem aslında süper başkanlık sistemidir. bunlar bazı latin amerika ülkelerinde ve rusya’da mevcuttur. (onlarda bile bizden bir tık ideal olduğu söylenebilir.)
- madem başkanlık sistemi var %10 seçim barajı niye var? bu sistem iktidar partisine bugünkü sistem ile 40 mv avantaj sağlamaktadır. bunlar sistemin başka açıklarıdır.
- siyasi parti ile devlet başkanı abd’de bile ayrıyken bizde ayrı değil. üstüne üstlük parti disiplini diye bir şey söz konusu. madem başkanlık var en azından parti disiplinini gevşetin.
- parlamentoyu fesih yetkisi rusya, şili ve uruguay’da var. (daha önce rusya’da uygulandı) bizde de sorgusuz sualsiz, gerekçe göstermeden uygulanabilecek. denetim yok gibi bi şey
- abd’de ise tam tersi başkanı görevden alma var ve bu da daha önce uygulandı. “ımpeachment” adıyla detay bilgiye ulaşabilirsiniz. (trump için de konuşuldu bu olay bir müddet)
- bizdeki süreçte ise görevden almak için sırasıyla; önce 301 mv ile önerge verilecek, araştırma komisyonu kurulacak, sonra önerge paralamentonun 2/3’ü onaylayacak. sonra yüce divan yolu açılacak. 12 yüce divan üyelesinin onaylaması lazım. kaldı ki bunları cumhurbaşkanı atadığı için bu işin olma ihtimali sıfıra yakın.
- bugün başkanımızın atamalarının denetimi yok. trump bile birini atadığında senato’nun onayını almak zorunda. hatta abd başkanı yeri geliyor atama sırasında muhalefet olmasın diye senato’nun ve parlamento’nun tatile girmesini bekliyor. idari tatili bölmek için meclislere 1 kişi dahi gidince başkanın planı bozuluyormuş.
- bütçe çok ciddi fren mekanizmasıdır. mesela trump parlamentoda azınlığa düştü bu demektir ki bütçesini kaybetti. bu sebeple, beyaz saray’daki işçilerin maaşları bile ödenemezse şaşırmamak lazım diyor. bizden farklı olarak onlarda ülke eyaletlerden oluştuğu için merkezin bütçesinin kısılması ülkeyi etkilemiyor.
- bizde ise maalesef parlamento fren oluşturamayacak. bütçe, kanun, seçim kararı vb. hiçbir karar alamayacak. hatta öyle ki başkan kararnamelerinin parlamento kararlarının üstüne çıktığıyla ilgili anayasa kitapları yazılmış durumda.
çok uzattın kısa kes dediğinizi duyar gibiyim;
- bütün ekonomik krizler anayasa temellidir. bu magna carta’dan beri böyledir.
- yargı kuvvet ayrılığında dünyada 1) abd 2) israil ve 3) almanya. yargınız ne kadar güçlüyse ülkeniz de o kadar güçlü diyebiliriz.
- cumhurbaşkanına karşı imza yetkisi kaldırılmasıyla birlikte tek başına yönetiminin yolu açıktır. mutlak soumsuzluk vardır.
- cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanının yasayı veto yetkisi yoktu iade yetkisi vardı. artık yasayı sorgusuz sualsiz veto edebilir.
- pratikte cumhurbaşkanını parlamento aracılığıyla görevden alma yolu kalmadı diyebiliriz.
- siyasal rejim artık neverland modelidir, başka ülkede siyasi modelimizin örneği yoktur.
montesquieu’nin dediği gibi ezcümle; “güç tehlikedir ve mutlaka sınırlanması gerekir”.
dava akademi'den prof. sultan üzeltürk’ün cumhurbaşkanlığı sistemi sunumundan satır başlıkları aşağıda yer almaktadır:
- olağan bir sebepten bu sisteme ihtiyaç duyulmadı. dünyada bu sisteme geçmiş ve sonra bu sistemi kaldırmış örnekler var israil ve fransa gibi.
- örneğin 2010’da da bir anayasa değişiklik paketi vardı. nasıl olduysa o gün toplumdan öyle bir talep gelmemiştir. (hatırlatmak açısından seçimde hsyk üyeleri sayısı artırıldı ve üyeleri cumhurbaşkanı seçer hale getirildi. adındaki “yüksek” ifadesi de kaldırıldı.)
- başkanlık sistemini savunanların üç gerekçesi var: 1) 61 anayasası vesayet sistemini getirdi 2) 21 yılda 33 hükümet kuruldu istikrarsızlık oldu 3) 15 temmuz oldu falan filan.
- 61 anayasası vesayet sistemi ile başta anayasa mahkemesi olmak üzere kurumlara olağanüstü yetkiler verdi. başkanlık sistemi olan ülkelerde bu sistem yoktur. örnek hollanda, ingiltere ve 3 antidemokratik latin amerika ülkesi.
- anayasa mahkemesi yokluğu hollanda ve ingiltere dışında pek sağlıklı demokrasi oluşmasına neden olmamış durumdadır.
- koalisyon hükümetlerine engel olmak istiyoruz ancak 83-92 arası anap, 91-96 dyp dönemleri gibi koalisyonsuz dönemlerimiz var. bu sebep pek geçerli değil.
- kaldı ki 1995 – 2001 yılları arasında (bu dönemde en kapsayıcı anayasa maddeleri değişiklikleri/reformları var bilhassa) koalisyon dönemlerinde pek takılmadan çalışılabilmiş. koalisyon bizim için aslında tu quoque değil, hatta bugün bile parlamentoda koalisyon (cumhur ittifakı) var.
- kuvvetler birleşmesi pek önerilesi bir şey değil. (1909’da ilk kuvvetler ayrılığını denedik) cumhuriyet tarihimizde 1921’de savaş sırasında uygulanmıştır. burada 23 anayasa maddesinin 13’ü merkez ve yerel yönetim ilişkileri üzerinedir. yerel yönetimlerin idari özerk faaliyet gösterdiğinin altı çizilmelidir. (siyasi özerklikten söz etmiyoruz.)
- siz yürütme ve yasamayı tek potada eritirseniz ve bu erkleri ideoloji ile birbirine bağlarsanız bu totaliter rejim oluyor ki; tarihte marksizm, nazizm ve faşizm gibi rejimler örnekleridir.
- parlamenter rejimde erkler arasında yumuşak ayrılık vardır. bu sayede birbirlerinin içlerinden çıkabiliyorlardır. burada bakanlar kurulu da cumhurbaşkanı da meclis içinden oylama neticesinde çıkıyordu. güvenoyu ve gensoru gibi “checks and balances” vardı. yürütme de yasamayı, seçime giderek ortadan kaldırabiliyordu. sürekli denge gözetiliyordu.
- başkanlık rejimimizde ise yukarıda bahsedilen durumlar yoktur. milletvekili bakan olamaz ve bakan olursa milletvekilliği düşer. birbirinden tamamen ayrıdır hükümet ve parlamento.
- bugün bahsettiğimiz sistem aslında süper başkanlık sistemidir. bunlar bazı latin amerika ülkelerinde ve rusya’da mevcuttur. (onlarda bile bizden bir tık ideal olduğu söylenebilir.)
- madem başkanlık sistemi var %10 seçim barajı niye var? bu sistem iktidar partisine bugünkü sistem ile 40 mv avantaj sağlamaktadır. bunlar sistemin başka açıklarıdır.
- siyasi parti ile devlet başkanı abd’de bile ayrıyken bizde ayrı değil. üstüne üstlük parti disiplini diye bir şey söz konusu. madem başkanlık var en azından parti disiplinini gevşetin.
- parlamentoyu fesih yetkisi rusya, şili ve uruguay’da var. (daha önce rusya’da uygulandı) bizde de sorgusuz sualsiz, gerekçe göstermeden uygulanabilecek. denetim yok gibi bi şey
- abd’de ise tam tersi başkanı görevden alma var ve bu da daha önce uygulandı. “ımpeachment” adıyla detay bilgiye ulaşabilirsiniz. (trump için de konuşuldu bu olay bir müddet)
- bizdeki süreçte ise görevden almak için sırasıyla; önce 301 mv ile önerge verilecek, araştırma komisyonu kurulacak, sonra önerge paralamentonun 2/3’ü onaylayacak. sonra yüce divan yolu açılacak. 12 yüce divan üyelesinin onaylaması lazım. kaldı ki bunları cumhurbaşkanı atadığı için bu işin olma ihtimali sıfıra yakın.
- bugün başkanımızın atamalarının denetimi yok. trump bile birini atadığında senato’nun onayını almak zorunda. hatta abd başkanı yeri geliyor atama sırasında muhalefet olmasın diye senato’nun ve parlamento’nun tatile girmesini bekliyor. idari tatili bölmek için meclislere 1 kişi dahi gidince başkanın planı bozuluyormuş.
- bütçe çok ciddi fren mekanizmasıdır. mesela trump parlamentoda azınlığa düştü bu demektir ki bütçesini kaybetti. bu sebeple, beyaz saray’daki işçilerin maaşları bile ödenemezse şaşırmamak lazım diyor. bizden farklı olarak onlarda ülke eyaletlerden oluştuğu için merkezin bütçesinin kısılması ülkeyi etkilemiyor.
- bizde ise maalesef parlamento fren oluşturamayacak. bütçe, kanun, seçim kararı vb. hiçbir karar alamayacak. hatta öyle ki başkan kararnamelerinin parlamento kararlarının üstüne çıktığıyla ilgili anayasa kitapları yazılmış durumda.
çok uzattın kısa kes dediğinizi duyar gibiyim;
- bütün ekonomik krizler anayasa temellidir. bu magna carta’dan beri böyledir.
- yargı kuvvet ayrılığında dünyada 1) abd 2) israil ve 3) almanya. yargınız ne kadar güçlüyse ülkeniz de o kadar güçlü diyebiliriz.
- cumhurbaşkanına karşı imza yetkisi kaldırılmasıyla birlikte tek başına yönetiminin yolu açıktır. mutlak soumsuzluk vardır.
- cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanının yasayı veto yetkisi yoktu iade yetkisi vardı. artık yasayı sorgusuz sualsiz veto edebilir.
- pratikte cumhurbaşkanını parlamento aracılığıyla görevden alma yolu kalmadı diyebiliriz.
- siyasal rejim artık neverland modelidir, başka ülkede siyasi modelimizin örneği yoktur.
montesquieu’nin dediği gibi ezcümle; “güç tehlikedir ve mutlaka sınırlanması gerekir”.
kamuda israfı önleyeceğiz açıklamalarının üstünden 1 ay geçmemişken 30 mart 2021 tarihinde cumhurbaşkanlığı makam aracı olarak 3. mercedes s600 guard'ın sipariş edildiğini CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz belgesiyle birlikte duyurdu. aracın türk lirası karşılığı 4.6 milyon lira. (vergisiz hali)
ilgili tweet zinciri.
ilgili tweet zinciri.