türkiye'deki gezgin profili
Genellemelerin ne kadar yanlış ve bir o kadar da azımsanamayacak kadar doğruyu içinde barındıran tehlikeli söz öbekleri olduğunu biliyoruz, bunu en başta belirteyim. Ama ne önyargılar ne de genellemeler olmadan bir işin kısmen sosyolojik kısmını konuşmak imkansız bir hâl alır. En başa not olarak bunu düşmek istedim.
Türkiye'de "gezgin" dediğin an akılda parlayan şeyler var. Örneğin; rasta, etnik/özgün kıyafetler, küpe/piercing vb. dış görünüşüne dair şeyler. Bu çok önemli değil ama bu işin kişilik, karakter kısmı ve ortak huyları, yönelimleri söz konusu. Gezgin olmayı bilmem kaç yıl önce artık yok olmuş olan hippi tarzı ile özdeşleştirip, belirlenmemişlik üzerinden bir özgürlük düşüncesiyle hayatlarını yoğurup, hayatı gezmek, sevişmek ve içmek üçleminde kuran, azımsanamayacak kadar fazla bir gezgin var. Bakın burayı yanlış anlamayın. Kimse kimsenin ne içkisine ne cinsel hayatına dil uzatamaz, uzatmamalı. O kısımda bir çoğunuzla hemfikirim. Burada demek istediğim eğlencenin çok iyi bir aracı olan içkinin, birçok tanıma sığdıramayacağımız kadar anlamı ve önemi olan cinsel ilişkinin kötü şeyler olduğunu değil, hayatın gidişatının temel ayakları hâline getirilmesinden bahsediyorum. Her neyse, herhangi bir normal (normal kelimesinin ne kadar sıkıntılı durduğunu biliyorum) gezgin dışında bu insanlar toplum içinde fazlasıyla dikkat çekiyorlar ve oluşan genel profilin de onlara endeksli olması onların "farklı" olmalarından ötürü. Bu farklılık, "gezgin ruhu" diye kavramsallaştırılan şeyin çoğunu kapsamaya başlıyor ve interrail gruplarının/sayfalarının popüler olmasıyla beraber gezgin olmaya aday kimseler bu kişiler gibi olmaya başlıyorlar. Görünüş olarak olmasa bile, onların kişilik ve karakterlerine yönelmeye başlıyorlar. "Ağbi adamlar rahat yea, geziyolar sadece hayatlarını yaşıyolar yea" filan. En basit örneği sanırım güncel de bir bakımdan; doğu ekspresidir. Bu bahsettiğim profil, afedersiniz ama o trenin anasını ağlatmış durumlar. Gittikleri yeri "kaplıyorlar" ve kafalarında nasıl bir özgürlük anlayışı varsa bu arkadaşların, kendilerine göre dönüştürmeye yöneliyorlar ortamı. Yahu ses bombası denen hoparlörlerin büyüklerinden alıp koridor kısmında clup müzikleriyle dans ediyorlar. Şimdi buna "e bu özgürlük işte" demeyin çadır poluyla kovalarım sizi. interrail sayfalarından admin arkadaşı olanlar filan videolarını paylaştırıyorlar instagramda mesela ve insanlar bir yeri gezmenin, yolda olmanın heyecanına değil o popüleriteye koşmaya başlıyor. Adamlarda "gezgin" olmaya dair hiçbir düşünce yok ki. Ne dağda yaşam, doğa vs. üstüne bir fikri bir zikri var ne de yolda olmak üzerine. Adamlardaki tek kafa şu "Yea çok eğleniriz içeriz takılırız filan ben Demetleri de çağırırım yani anlıyo musuğn ortam filan ağbi ;)". Ya yemin ederim bak bu insanları gittiğiniz yerlere sürüklüyorsunuz.
Bütün bunlar biraz karmaşık geldi belki size ama neden anlatıyorum biliyor musunuz? En kılcal damarlarına kadar tüketmeyi içselleştirmiş bir tüketim toplumu ile karşı karşıyayız ve gezginin ayak bastığı çoğu yer (özellikle doğal alanlar için söylüyorum bunu) gezgine kalmalı. Salda gölünde festival yapılacak biliyor musunuz? Ağzına sıçtık yani oranın, bi hayır filan beklemeyin artık oradan. Size yemin ediyorum geçmiş 5 yılın sigara izmaritlerini sayabiliyor olsak Salda'da ve bundan sonraki 5 yılı sayacak olsak adım gibi eminim ki en az %500 artacaktır bu oran. Diğer çöplere hiç girmeyeyim. Bir başka ülkede olsa korumaya alınacak olan alanı zeytinli rock fest'e çevireceğiz. Sırf popülerliğinden, sırf insanların "hazzı tüketmek istemesinden".
Farklılıklara saygı gösterilmeli evet, fakat insanlar farklılıklara saygı göstermekle farklılıklar üzerine düşünüp, konuşup, ifade edebilme özgürlüğünü yan yana koyamıyorlar. Saygı göstermek ona dil uzatmamak demek çünkü. Tamam bu insanlar özgürlüklerini belirlenmemişlik üzerinden kurabilirler ama ben de diyorum ki "Bence bu böyle böyle sonuçlara yol açıyor." Biz toplumca ne negatif eleştiriye açığız ne de yanlışlarımızın gösterilmesine. Bi bişey oluyor bize böyle, nasıl desem bi gurur filan bi sinirleniyoruz. Oysa çok basit, bi bak popülerliğine katkı sağladığımız tek bir yer temiz kalmış mı? Kaç tane ormanl kampı alanı popülerliğe eriştikten sonra mahvoldu? Kaç tane göl? Özgürlük belirlenmemişlik değildir. Özgürlük seni sınırlayan şeylerin olmaması da değil. Kendi sınırlarınızı kendinizin belirlediği ve kendi ilkeler ve istekleriniz doğrultusunda rasyonel davranabildiğiniz sürece özgür olabilirsiniz. Yoksa birilerinin ürettiklerini tüketen varlıklardan öteye geçemeyeceğiz. O yüzden sevgili türkiye'deki gezgin profilinin genelini oluşturan arkadaşlar, lütfen şu kapitalist değilmiş gibi göründüğünüz ama sonuna kadar tüketim toplumu insanı olduğunuz profilinizin bir yerlere bir şeylere zarar vermesinden ötürü rahatsızlık hissedin ve bir şeyler yapın. Bir şeylere sınır koymak özgürlüğünüzü kısıtlamaz. Bazı şeylerin adabı olur, belli çerçeveleri olur ve o şeyi o şey yapan da bunlardır zaten. Ne o treni hiç edin, ne de gittiğiniz yerleri. Gezmenin ciddiyetini ve sorumluluğunu aktarın insanlara, iki böcek görse dünyayı yakacak insanlar kampa gitmek istiyor sırf "popüler" diye. O insanlara hiç ettirmeyin doğayı.
Türkiye'de "gezgin" dediğin an akılda parlayan şeyler var. Örneğin; rasta, etnik/özgün kıyafetler, küpe/piercing vb. dış görünüşüne dair şeyler. Bu çok önemli değil ama bu işin kişilik, karakter kısmı ve ortak huyları, yönelimleri söz konusu. Gezgin olmayı bilmem kaç yıl önce artık yok olmuş olan hippi tarzı ile özdeşleştirip, belirlenmemişlik üzerinden bir özgürlük düşüncesiyle hayatlarını yoğurup, hayatı gezmek, sevişmek ve içmek üçleminde kuran, azımsanamayacak kadar fazla bir gezgin var. Bakın burayı yanlış anlamayın. Kimse kimsenin ne içkisine ne cinsel hayatına dil uzatamaz, uzatmamalı. O kısımda bir çoğunuzla hemfikirim. Burada demek istediğim eğlencenin çok iyi bir aracı olan içkinin, birçok tanıma sığdıramayacağımız kadar anlamı ve önemi olan cinsel ilişkinin kötü şeyler olduğunu değil, hayatın gidişatının temel ayakları hâline getirilmesinden bahsediyorum. Her neyse, herhangi bir normal (normal kelimesinin ne kadar sıkıntılı durduğunu biliyorum) gezgin dışında bu insanlar toplum içinde fazlasıyla dikkat çekiyorlar ve oluşan genel profilin de onlara endeksli olması onların "farklı" olmalarından ötürü. Bu farklılık, "gezgin ruhu" diye kavramsallaştırılan şeyin çoğunu kapsamaya başlıyor ve interrail gruplarının/sayfalarının popüler olmasıyla beraber gezgin olmaya aday kimseler bu kişiler gibi olmaya başlıyorlar. Görünüş olarak olmasa bile, onların kişilik ve karakterlerine yönelmeye başlıyorlar. "Ağbi adamlar rahat yea, geziyolar sadece hayatlarını yaşıyolar yea" filan. En basit örneği sanırım güncel de bir bakımdan; doğu ekspresidir. Bu bahsettiğim profil, afedersiniz ama o trenin anasını ağlatmış durumlar. Gittikleri yeri "kaplıyorlar" ve kafalarında nasıl bir özgürlük anlayışı varsa bu arkadaşların, kendilerine göre dönüştürmeye yöneliyorlar ortamı. Yahu ses bombası denen hoparlörlerin büyüklerinden alıp koridor kısmında clup müzikleriyle dans ediyorlar. Şimdi buna "e bu özgürlük işte" demeyin çadır poluyla kovalarım sizi. interrail sayfalarından admin arkadaşı olanlar filan videolarını paylaştırıyorlar instagramda mesela ve insanlar bir yeri gezmenin, yolda olmanın heyecanına değil o popüleriteye koşmaya başlıyor. Adamlarda "gezgin" olmaya dair hiçbir düşünce yok ki. Ne dağda yaşam, doğa vs. üstüne bir fikri bir zikri var ne de yolda olmak üzerine. Adamlardaki tek kafa şu "Yea çok eğleniriz içeriz takılırız filan ben Demetleri de çağırırım yani anlıyo musuğn ortam filan ağbi ;)". Ya yemin ederim bak bu insanları gittiğiniz yerlere sürüklüyorsunuz.
Bütün bunlar biraz karmaşık geldi belki size ama neden anlatıyorum biliyor musunuz? En kılcal damarlarına kadar tüketmeyi içselleştirmiş bir tüketim toplumu ile karşı karşıyayız ve gezginin ayak bastığı çoğu yer (özellikle doğal alanlar için söylüyorum bunu) gezgine kalmalı. Salda gölünde festival yapılacak biliyor musunuz? Ağzına sıçtık yani oranın, bi hayır filan beklemeyin artık oradan. Size yemin ediyorum geçmiş 5 yılın sigara izmaritlerini sayabiliyor olsak Salda'da ve bundan sonraki 5 yılı sayacak olsak adım gibi eminim ki en az %500 artacaktır bu oran. Diğer çöplere hiç girmeyeyim. Bir başka ülkede olsa korumaya alınacak olan alanı zeytinli rock fest'e çevireceğiz. Sırf popülerliğinden, sırf insanların "hazzı tüketmek istemesinden".
Farklılıklara saygı gösterilmeli evet, fakat insanlar farklılıklara saygı göstermekle farklılıklar üzerine düşünüp, konuşup, ifade edebilme özgürlüğünü yan yana koyamıyorlar. Saygı göstermek ona dil uzatmamak demek çünkü. Tamam bu insanlar özgürlüklerini belirlenmemişlik üzerinden kurabilirler ama ben de diyorum ki "Bence bu böyle böyle sonuçlara yol açıyor." Biz toplumca ne negatif eleştiriye açığız ne de yanlışlarımızın gösterilmesine. Bi bişey oluyor bize böyle, nasıl desem bi gurur filan bi sinirleniyoruz. Oysa çok basit, bi bak popülerliğine katkı sağladığımız tek bir yer temiz kalmış mı? Kaç tane ormanl kampı alanı popülerliğe eriştikten sonra mahvoldu? Kaç tane göl? Özgürlük belirlenmemişlik değildir. Özgürlük seni sınırlayan şeylerin olmaması da değil. Kendi sınırlarınızı kendinizin belirlediği ve kendi ilkeler ve istekleriniz doğrultusunda rasyonel davranabildiğiniz sürece özgür olabilirsiniz. Yoksa birilerinin ürettiklerini tüketen varlıklardan öteye geçemeyeceğiz. O yüzden sevgili türkiye'deki gezgin profilinin genelini oluşturan arkadaşlar, lütfen şu kapitalist değilmiş gibi göründüğünüz ama sonuna kadar tüketim toplumu insanı olduğunuz profilinizin bir yerlere bir şeylere zarar vermesinden ötürü rahatsızlık hissedin ve bir şeyler yapın. Bir şeylere sınır koymak özgürlüğünüzü kısıtlamaz. Bazı şeylerin adabı olur, belli çerçeveleri olur ve o şeyi o şey yapan da bunlardır zaten. Ne o treni hiç edin, ne de gittiğiniz yerleri. Gezmenin ciddiyetini ve sorumluluğunu aktarın insanlara, iki böcek görse dünyayı yakacak insanlar kampa gitmek istiyor sırf "popüler" diye. O insanlara hiç ettirmeyin doğayı.
fethiye merkez => ölüdeniz, havalimanı yolu üzeri => konyaaltı caddesi, kızılay meydanı => ankara - eskişehir yolu güzergahlarında olmak üzere aracıma üç defa otostop çeken gezgin aldım. her defasında almayacağım dedim ama yine aldım. bir tanesi bırakana kadar ot/uyuşturucu muhabbeti yaptı, diğer iki tanesi de (biri kızdı) aşırı kokuyordu, o soğuk havada cam açık gitmek zorunda kaldım. o günden sonra zihnimde yer eden gezgin profilini siz düşünün.
bir genelleme yapacak kadar bilgim yok açıkçası türkiye'deki gezgin profiline dair. çok farklı kafada, kültürde, mizaçta, çok farklı sosyal ekonomik düzeylerden gelen gezginler vardır. dolayısıyla genelleme yapmak zor.
ama genel şeyler söylenebilir. evet, artık birbirinden farklı dünyalara ait olan herkes instagram'da buluşuyor. gezenler fotoğraflarını paylaşıyor. yine de bazı ayrımlar yapılabilir. arkada bir doğa fonu olsa da ön planda kendi vücutlarını teşhir edenler, doğal peyzaj değil de gidilen mekanları ve içilen pahalı içkileri vs. teşhir edenler; bunlar bir grup olsun diyelim. bunlara, kapitalist tüketim ve teşhir kültürüne bulanmış, orta sınıf-beyaz yakalı steril yaşamlar süren, baba parası yemiyorsa haftaiçi 8-5 çalışan, haftasonu ve tatillere bir hayat sıkıştırmaya çalışan zavallı sistem mağdurları diyelim. bu tip insanlar çoğunluğu oluşturuyor. bu insanlar aynı zamanda toplumun bütün köleci-sömürgeci-benmerkezcil yerleşik ahlak normlarını da dibine kadar içselleştirmiştir. evet bu insanlar çoğunlukta. ve onlar her yeri zaptetmiş durumda, sosyal medya dahil. ama sırf onlardan kurtulmak için sosyal medyayı, paylaşımı, kendimiz gibi olanlara ulaşma umudunu, fotoğraf çekme hazzını terkedecek değiliz sanırım.
bu tür insanlar gezgin olmaktan ziyade "turist"tir. yolculuklarında spiritüel, manevi bir yan yoktur. boş boş gezerler. yolu sindirmezler, ruhlarında hissetmezler. sanırım artık karşı kutupta duran gezgin tipinden söz etmek gerek biraz da. her ne kadar burada yaygın olarak olandan ziyade olması gereken üzerine konuşuyor olsak da. gezginin yolculuğuna manevi bir şeylerin de eşlik etmesi gerektiğini sanırım her gezgin kabul eder. mark twain'de, melville'de, kerouac'ta, her zaman yolculuğa bir yaşam modunu arayış, bir tutku, manevi bir neşe eşlik eder. belki bu eski gezgin ruhların günümüzdeki devamcıları da, yolu sanatla, fotoğrafla (ama esaslı bir fotoğrafçılık uğraşıyla), yanda taşınan bir kalem ve bir parça kağıt aracılığıyla yazmakla, taşınan bir-iki kitap aracılığıyla da edebiyatla ilişkilendirirler. en azından, gezginlerin kafalarında, yolda sınamak ya da oluşturmak istedikleri taslak halinde, belli belirsiz bir fikir, bir ide, bir hayal vardır, yola, hayata, özbenliklerine, insanlarla olan ilişkilere ve dünyaya dair.
aslında ben kendim, söz etmeye çalıştığım iki tip arasında salınan birisiyim. beyaz yakalı çalışanım, ama genel normları ve steril beyaz yakalı turistik gezilerini sevmiyorum. part-time da olsa, haftasonlarıyla da kısıtlı kalsa, gerçek bir gezgin gibi seyahat etmeye çalışıyorum. yoldan beklediğim manevi bir şeyler var. en azından beni o rutinden, o olağan hislerden kurtarmasını, başka bir vizyon açmasını bekliyorum. bilmiyorum, belki de abartıyorum. aslında bazen sadece unutmak için vuruyorum kendimi yollara. kerouac'ın dediği gibi, birkaç dakikalığına kim olduğumu tamamen unutabileceğim o anı yaşayabilme umuduyla.
ama genel şeyler söylenebilir. evet, artık birbirinden farklı dünyalara ait olan herkes instagram'da buluşuyor. gezenler fotoğraflarını paylaşıyor. yine de bazı ayrımlar yapılabilir. arkada bir doğa fonu olsa da ön planda kendi vücutlarını teşhir edenler, doğal peyzaj değil de gidilen mekanları ve içilen pahalı içkileri vs. teşhir edenler; bunlar bir grup olsun diyelim. bunlara, kapitalist tüketim ve teşhir kültürüne bulanmış, orta sınıf-beyaz yakalı steril yaşamlar süren, baba parası yemiyorsa haftaiçi 8-5 çalışan, haftasonu ve tatillere bir hayat sıkıştırmaya çalışan zavallı sistem mağdurları diyelim. bu tip insanlar çoğunluğu oluşturuyor. bu insanlar aynı zamanda toplumun bütün köleci-sömürgeci-benmerkezcil yerleşik ahlak normlarını da dibine kadar içselleştirmiştir. evet bu insanlar çoğunlukta. ve onlar her yeri zaptetmiş durumda, sosyal medya dahil. ama sırf onlardan kurtulmak için sosyal medyayı, paylaşımı, kendimiz gibi olanlara ulaşma umudunu, fotoğraf çekme hazzını terkedecek değiliz sanırım.
bu tür insanlar gezgin olmaktan ziyade "turist"tir. yolculuklarında spiritüel, manevi bir yan yoktur. boş boş gezerler. yolu sindirmezler, ruhlarında hissetmezler. sanırım artık karşı kutupta duran gezgin tipinden söz etmek gerek biraz da. her ne kadar burada yaygın olarak olandan ziyade olması gereken üzerine konuşuyor olsak da. gezginin yolculuğuna manevi bir şeylerin de eşlik etmesi gerektiğini sanırım her gezgin kabul eder. mark twain'de, melville'de, kerouac'ta, her zaman yolculuğa bir yaşam modunu arayış, bir tutku, manevi bir neşe eşlik eder. belki bu eski gezgin ruhların günümüzdeki devamcıları da, yolu sanatla, fotoğrafla (ama esaslı bir fotoğrafçılık uğraşıyla), yanda taşınan bir kalem ve bir parça kağıt aracılığıyla yazmakla, taşınan bir-iki kitap aracılığıyla da edebiyatla ilişkilendirirler. en azından, gezginlerin kafalarında, yolda sınamak ya da oluşturmak istedikleri taslak halinde, belli belirsiz bir fikir, bir ide, bir hayal vardır, yola, hayata, özbenliklerine, insanlarla olan ilişkilere ve dünyaya dair.
aslında ben kendim, söz etmeye çalıştığım iki tip arasında salınan birisiyim. beyaz yakalı çalışanım, ama genel normları ve steril beyaz yakalı turistik gezilerini sevmiyorum. part-time da olsa, haftasonlarıyla da kısıtlı kalsa, gerçek bir gezgin gibi seyahat etmeye çalışıyorum. yoldan beklediğim manevi bir şeyler var. en azından beni o rutinden, o olağan hislerden kurtarmasını, başka bir vizyon açmasını bekliyorum. bilmiyorum, belki de abartıyorum. aslında bazen sadece unutmak için vuruyorum kendimi yollara. kerouac'ın dediği gibi, birkaç dakikalığına kim olduğumu tamamen unutabileceğim o anı yaşayabilme umuduyla.
nedenini bilmediğim şekilde (muhtemelen Bestami'den esinlenerek) türkiye'deki gezgin profili genelde otostop çekerek gezmek, sokakta parkda yatmak ve 5 parasız dolaşmak üzerine şekilleniyor. Bunda sıkıntı yok. Olabilir. İnsanlar gezsin ama git gide Türkiye'de yaygınlaşan gezgin = illa sırt çantasıyla otostopla gezmeli, kamp kurmalı, istasyonda, kumsalda uyku tulumuyla yatmalı şeklinde kısıtlamalara ve sınırlamaya karşıyım. Araba kiralayıp, kendi imkanlarıyla en konforlu şekilde gezen, 4-5 yıldız otelde kalan insanlarda gezgin olabilir. Bu gayet mükündür. (bkz: orhan kural) Gezgin olmakla bitli turist olmak arasındaki farkı bilelim.