#tüm gezdimgordumyazdim entry'leri
ilk entry'e ithafen; 2036 mı? Kamon. umarım matematiğini iyileştirirsin.
muhtemelen açılacak başlıklardan birisi de şudur.
sayısalcılar vs sözelciler.
ve kazanan hep bellidir.
muhtemelen açılacak başlıklardan birisi de şudur.
sayısalcılar vs sözelciler.
ve kazanan hep bellidir.
yine günlerden bir gün goygoyrail'in zaman tünelini aşağı doğru kaydırırken lanet olasıca ''otomatik video oynatma'' özelliğinin açık olmasından dolayı hazel uygurun bestami için attığı şarkının bir kaç saniyesini dinlemek zorunda kaldım. elimi kaydırıp, değiştirmek istedim ama elim gitmedi. sesi kulağımı tırmalamasına rağmen kapatacak gücü kendimde bulamadım. bu da yetmedi, bitince bi daha dinledim, bi daha bi daha.. inanılmaz bir bağımlılık yaptı.. öyle ki, ertesi gün şarkı dilime dolanmış..
şaka bi yana demeyeceğim, zira hepsi gerçek yaşandı.
ne derece ciddi olduğuma inanmayan şu linke bi tıklasın
tıkla.
ben hayatımda hiç bu kadar hayat dolu bi insan görmedim. iyi de bi insana benziyo. ama garip biri. değişik. ne bileyim.
neyse dur aklıma geldi o şarkı yine bi daha açayım lanet olsun.
yarın sokakta 'bestami,bestami' diye gezeceğim.
edit1: kendisini şahsen tanımak isterim, bursaya yolu düşerse eğer. bu bi göndermedir. bir gün tanırsam ikinci edit gelecektir.
şaka bi yana demeyeceğim, zira hepsi gerçek yaşandı.
ne derece ciddi olduğuma inanmayan şu linke bi tıklasın
tıkla.
ben hayatımda hiç bu kadar hayat dolu bi insan görmedim. iyi de bi insana benziyo. ama garip biri. değişik. ne bileyim.
neyse dur aklıma geldi o şarkı yine bi daha açayım lanet olsun.
yarın sokakta 'bestami,bestami' diye gezeceğim.
edit1: kendisini şahsen tanımak isterim, bursaya yolu düşerse eğer. bu bi göndermedir. bir gün tanırsam ikinci edit gelecektir.
kaçırmıyor muyuz bazı şeyleri?
belki kendimiz belki de sosyal medyadan takip ettiğimiz onca insanı düşünün. gerçekten gezgin olanları.
en yakın arkadaşının düğününü kaçırıyorsun mesela. ya da yeğeninin ilk doğum gününü. kardeşinizin mezuniyet törenini. sen dünyanın bir ucundayken, en yakınlarınızın yıllar sonra açıp bakacağı fotoğrafların hiç birinde olmayacaksın. en zoru bu bence.
sevgilin olmaz. ya da olma ihtimali düşüktür. olsa bile yürüme ihtimali azdır.
bir diğeri çevrenizde ki insanların sizi sorguya çekmesi. ne zaman hayatını düzene sokacaksın, ne zaman düzgün bir işe gireceksin, ne zaman evleneceksin, ne zamana kadar bu böyle... diye uzar gider sorular. kimine cevap verirsin kimi canını çok sıkar. her ne kadar canını sıksa da bu sorular, kolombiya'nın küçük bi kasabasında o garip yemeklerini yerken bir de sen kendine sorarsın aynılarını. ne zaman hayatımı düzene sokacağım? işte buna cevap vermek gerçekten zordur. çünkü zehri almışsın bir kere. dünya'da ki onca güzellikleri görmeden geçen bir hayat anlamsız gelir sana.
güzellik demişken, kimi zaman bu güzellikler can sıkıcı olabilir. isveç, norveç, almanya gibi ülkelerde hissedersin en çok bunu. sürekli bi kıyaslama yaparsın kendi ülkenle. ''biz neden ülkemizde çevremizi kirletiyoruz, insanlara neden saygı duymuyoruz, trafikte neden sürekli kornaya basıyoruz'' gibi sorular aklını kurcalar. sonra ister istemez kendi ülkeni savunursun içinden. ''ama bizim de şuyumuz iyi'' gibi. sonuç olarak farkındalığın artar. rusyada komünizmden kalan izleri görürsün, amerika'da kapitalizmin nasıl çalıştığını. afrikanın o güzelliklerinin nasıl sömürüldüğünü. bilirsin. çok şey bilirsin ama bu kadar farkındalık kafanı yorar. çünkü düşünecek çok zamanın vardır. bilgisayarda video oyunları oynayarak ya da televizyonda dizileri izleyerek uyutulmuyorsundur.
ayağına diken batması, şarjının bitmesi, kaldığın hostelin pislikten geçilmiyor olması, aç susuz kalman, uyku tulumunun yeterince ısıtmaması olsaydı keşke gezgin olmanın zorlukları.
ha bu arada, gezgin olmanın dedim. turist olmanın değil. ya da çeşitli programlarla bir kaç ülkede bir kaç saat kalmış insanların değil.
edit: imla
belki kendimiz belki de sosyal medyadan takip ettiğimiz onca insanı düşünün. gerçekten gezgin olanları.
en yakın arkadaşının düğününü kaçırıyorsun mesela. ya da yeğeninin ilk doğum gününü. kardeşinizin mezuniyet törenini. sen dünyanın bir ucundayken, en yakınlarınızın yıllar sonra açıp bakacağı fotoğrafların hiç birinde olmayacaksın. en zoru bu bence.
sevgilin olmaz. ya da olma ihtimali düşüktür. olsa bile yürüme ihtimali azdır.
bir diğeri çevrenizde ki insanların sizi sorguya çekmesi. ne zaman hayatını düzene sokacaksın, ne zaman düzgün bir işe gireceksin, ne zaman evleneceksin, ne zamana kadar bu böyle... diye uzar gider sorular. kimine cevap verirsin kimi canını çok sıkar. her ne kadar canını sıksa da bu sorular, kolombiya'nın küçük bi kasabasında o garip yemeklerini yerken bir de sen kendine sorarsın aynılarını. ne zaman hayatımı düzene sokacağım? işte buna cevap vermek gerçekten zordur. çünkü zehri almışsın bir kere. dünya'da ki onca güzellikleri görmeden geçen bir hayat anlamsız gelir sana.
güzellik demişken, kimi zaman bu güzellikler can sıkıcı olabilir. isveç, norveç, almanya gibi ülkelerde hissedersin en çok bunu. sürekli bi kıyaslama yaparsın kendi ülkenle. ''biz neden ülkemizde çevremizi kirletiyoruz, insanlara neden saygı duymuyoruz, trafikte neden sürekli kornaya basıyoruz'' gibi sorular aklını kurcalar. sonra ister istemez kendi ülkeni savunursun içinden. ''ama bizim de şuyumuz iyi'' gibi. sonuç olarak farkındalığın artar. rusyada komünizmden kalan izleri görürsün, amerika'da kapitalizmin nasıl çalıştığını. afrikanın o güzelliklerinin nasıl sömürüldüğünü. bilirsin. çok şey bilirsin ama bu kadar farkındalık kafanı yorar. çünkü düşünecek çok zamanın vardır. bilgisayarda video oyunları oynayarak ya da televizyonda dizileri izleyerek uyutulmuyorsundur.
ayağına diken batması, şarjının bitmesi, kaldığın hostelin pislikten geçilmiyor olması, aç susuz kalman, uyku tulumunun yeterince ısıtmaması olsaydı keşke gezgin olmanın zorlukları.
ha bu arada, gezgin olmanın dedim. turist olmanın değil. ya da çeşitli programlarla bir kaç ülkede bir kaç saat kalmış insanların değil.
edit: imla
bu zamana kadar onca yabancı dizi, hatta soygun konulu yabancı dizi izlemiş olan birisi olarak kesinlikle tavsiye edeceğim bir dizidir. hepsini sizin izlemenize gerek yok. ilk bölümünü izleyin sadece. gerisini kendisi izlettiriyor.
-----spoiler----
neden 2,4 milyar euro'yu 500 euroluk banknotlarla basmadılar da tam 10 kat daha düşük hızla gerçekleşecek olan 50 euroluk banknotlarla bastılar? böylece soygun maksimum 36 saat sürerdi.
dizide buna kısaca değiniyor. nairobi berlin'e 500 lük basalım kalan kısmını diyor ama berlin, 500 sadece fakirlerin ve rusların işidir, gibi bi cümle söylüyor. bir aydınlatın beni.
bir kaç mantık hatası var. mesela yaklaşık 1 milyar euro bastılar. 1 milyar euro bir bira kamyonuna sığacak kadar az yer kaplamaz. hele ki 50 lik banknotlar varsa.
----spoiler----
-----spoiler----
neden 2,4 milyar euro'yu 500 euroluk banknotlarla basmadılar da tam 10 kat daha düşük hızla gerçekleşecek olan 50 euroluk banknotlarla bastılar? böylece soygun maksimum 36 saat sürerdi.
dizide buna kısaca değiniyor. nairobi berlin'e 500 lük basalım kalan kısmını diyor ama berlin, 500 sadece fakirlerin ve rusların işidir, gibi bi cümle söylüyor. bir aydınlatın beni.
bir kaç mantık hatası var. mesela yaklaşık 1 milyar euro bastılar. 1 milyar euro bir bira kamyonuna sığacak kadar az yer kaplamaz. hele ki 50 lik banknotlar varsa.
----spoiler----
sakız çiğnemek orucu bozar mı?
Bizim ülkemiz güçlü mü değil mi bu tartışılır. Ama tartışılmaz bir gerçek var ki, ülkemizin potansiyeli mükemmel. Tek ihtiyacımız olan şey bu potansiyeli keşfedip, işlemek.
thelma and louise
hem bir seyahat filmi, hemde brad pitt oynuyor. 1991 yılında çekilmiş çok güzel bir film ama brad pitt'in rolü çok fazla yok.
hem bir seyahat filmi, hemde brad pitt oynuyor. 1991 yılında çekilmiş çok güzel bir film ama brad pitt'in rolü çok fazla yok.
g*t kadar ülkenin cumhurbaşkanının yaptığı açıklama.
''gerekirse atalarımızın yaptığını yaparız'' demiş.
eh biz de o zaman gerekirse atalarımızın yaptığını yaparız.
''gerekirse atalarımızın yaptığını yaparız'' demiş.
eh biz de o zaman gerekirse atalarımızın yaptığını yaparız.
danışıklı dövüş yapan iki ayrı firma.
en önemlisini söylüyorum. cesaret