#tüm gezdimgordumyazdim başlıkları
kaçırmıyor muyuz bazı şeyleri?
belki kendimiz belki de sosyal medyadan takip ettiğimiz onca insanı düşünün. gerçekten gezgin olanları.
en yakın arkadaşının düğününü kaçırıyorsun mesela. ya da yeğeninin ilk doğum gününü. kardeşinizin mezuniyet törenini. sen dünyanın bir ucundayken, en yakınlarınızın yıllar sonra açıp bakacağı fotoğrafların hiç birinde olmayacaksın. en zoru bu bence.
sevgilin olmaz. ya da olma ihtimali düşüktür. olsa bile yürüme ihtimali azdır.
bir diğeri çevrenizde ki insanların sizi sorguya çekmesi. ne zaman hayatını düzene sokacaksın, ne zaman düzgün bir işe gireceksin, ne zaman evleneceksin, ne zamana kadar bu böyle... diye uzar gider sorular. kimine cevap verirsin kimi canını çok sıkar. her ne kadar canını sıksa da bu sorular, kolombiya'nın küçük bi kasabasında o garip yemeklerini yerken bir de sen kendine sorarsın aynılarını. ne zaman hayatımı düzene sokacağım? işte buna cevap vermek gerçekten zordur. çünkü zehri almışsın bir kere. dünya'da ki onca güzellikleri görmeden geçen bir hayat anlamsız gelir sana.
güzellik demişken, kimi zaman bu güzellikler can sıkıcı olabilir. isveç, norveç, almanya gibi ülkelerde hissedersin en çok bunu. sürekli bi kıyaslama yaparsın kendi ülkenle. ''biz neden ülkemizde çevremizi kirletiyoruz, insanlara neden saygı duymuyoruz, trafikte neden sürekli kornaya basıyoruz'' gibi sorular aklını kurcalar. sonra ister istemez kendi ülkeni savunursun içinden. ''ama bizim de şuyumuz iyi'' gibi. sonuç olarak farkındalığın artar. rusyada komünizmden kalan izleri görürsün, amerika'da kapitalizmin nasıl çalıştığını. afrikanın o güzelliklerinin nasıl sömürüldüğünü. bilirsin. çok şey bilirsin ama bu kadar farkındalık kafanı yorar. çünkü düşünecek çok zamanın vardır. bilgisayarda video oyunları oynayarak ya da televizyonda dizileri izleyerek uyutulmuyorsundur.
ayağına diken batması, şarjının bitmesi, kaldığın hostelin pislikten geçilmiyor olması, aç susuz kalman, uyku tulumunun yeterince ısıtmaması olsaydı keşke gezgin olmanın zorlukları.
ha bu arada, gezgin olmanın dedim. turist olmanın değil. ya da çeşitli programlarla bir kaç ülkede bir kaç saat kalmış insanların değil.
edit: imla
belki kendimiz belki de sosyal medyadan takip ettiğimiz onca insanı düşünün. gerçekten gezgin olanları.
en yakın arkadaşının düğününü kaçırıyorsun mesela. ya da yeğeninin ilk doğum gününü. kardeşinizin mezuniyet törenini. sen dünyanın bir ucundayken, en yakınlarınızın yıllar sonra açıp bakacağı fotoğrafların hiç birinde olmayacaksın. en zoru bu bence.
sevgilin olmaz. ya da olma ihtimali düşüktür. olsa bile yürüme ihtimali azdır.
bir diğeri çevrenizde ki insanların sizi sorguya çekmesi. ne zaman hayatını düzene sokacaksın, ne zaman düzgün bir işe gireceksin, ne zaman evleneceksin, ne zamana kadar bu böyle... diye uzar gider sorular. kimine cevap verirsin kimi canını çok sıkar. her ne kadar canını sıksa da bu sorular, kolombiya'nın küçük bi kasabasında o garip yemeklerini yerken bir de sen kendine sorarsın aynılarını. ne zaman hayatımı düzene sokacağım? işte buna cevap vermek gerçekten zordur. çünkü zehri almışsın bir kere. dünya'da ki onca güzellikleri görmeden geçen bir hayat anlamsız gelir sana.
güzellik demişken, kimi zaman bu güzellikler can sıkıcı olabilir. isveç, norveç, almanya gibi ülkelerde hissedersin en çok bunu. sürekli bi kıyaslama yaparsın kendi ülkenle. ''biz neden ülkemizde çevremizi kirletiyoruz, insanlara neden saygı duymuyoruz, trafikte neden sürekli kornaya basıyoruz'' gibi sorular aklını kurcalar. sonra ister istemez kendi ülkeni savunursun içinden. ''ama bizim de şuyumuz iyi'' gibi. sonuç olarak farkındalığın artar. rusyada komünizmden kalan izleri görürsün, amerika'da kapitalizmin nasıl çalıştığını. afrikanın o güzelliklerinin nasıl sömürüldüğünü. bilirsin. çok şey bilirsin ama bu kadar farkındalık kafanı yorar. çünkü düşünecek çok zamanın vardır. bilgisayarda video oyunları oynayarak ya da televizyonda dizileri izleyerek uyutulmuyorsundur.
ayağına diken batması, şarjının bitmesi, kaldığın hostelin pislikten geçilmiyor olması, aç susuz kalman, uyku tulumunun yeterince ısıtmaması olsaydı keşke gezgin olmanın zorlukları.
ha bu arada, gezgin olmanın dedim. turist olmanın değil. ya da çeşitli programlarla bir kaç ülkede bir kaç saat kalmış insanların değil.
edit: imla
2005 yılında zeon modelini satın aldığım ve halen aktif olarak kullandığım bisiklet markası. bildiğim kadarıyla o sıralar bir amerikan markasıyken 2009'larda türk firma tarafından satın alınmış. önceleri kadrosu tayvanda yapılıyormuş.
kaliteli bisikletler ürettiğini düşünüyorum. yeni modellerini alan arkadaşlarımda hiç bir şikayet duymadım.. şehir bisikleti özellikle çok hoş renklere sahip.
kron ayrıca gürkan genç'in dünya turunda kullandığı bisikletinde markasıdır. ve gürkan genç'e sponsordur.
kaliteli bisikletler ürettiğini düşünüyorum. yeni modellerini alan arkadaşlarımda hiç bir şikayet duymadım.. şehir bisikleti özellikle çok hoş renklere sahip.
kron ayrıca gürkan genç'in dünya turunda kullandığı bisikletinde markasıdır. ve gürkan genç'e sponsordur.
1800'lü yıllara kadar alt soy-üst soy'unuzu öğrenebileceğiniz yeni ve güzel bir hizmet. Şu sıralar yoğunluk nedeniyle siteye girilemiyor.
edit: taktiği veriyorum, 10 saniye de bir yenilerseniz sisteme giriyo. saatlerce beklemeyin çünkü belli bir süreden sonra sistem size çıkış yapıyor ama o loading ekranı dönmeye devam ediyor. yani 10-15 saniyede bir güncelleyin.
Tıklayarak girebilirsin
edit: taktiği veriyorum, 10 saniye de bir yenilerseniz sisteme giriyo. saatlerce beklemeyin çünkü belli bir süreden sonra sistem size çıkış yapıyor ama o loading ekranı dönmeye devam ediyor. yani 10-15 saniyede bir güncelleyin.
Tıklayarak girebilirsin
Amerika'da ki 50 eyaletten birisidir. Eyaletin resmi mottosu ''live free or die''. Dünya üzerinde sonbahar manzalarının en güzel olduğu yerlerden biridir. Özellikle Washington ve White Mountain dağları eteklerinde izlemeye doyamayacağınız manzalaralar bulunmaktadır. Geçtiğimiz son 10 yılda amerikanın en yaşanılabilir eyaleti seçilmiştir. State vergisi yok, sadece federal vergisi veriyorsunuz. Amerika'da 3-5 tane vergisiz eyaletten birisidir. Vergisiz olmasına rağmen yine de en pahalı eyaletlerden birisidir. İnsanlarının çoğu orta yaş üstü kesimi oluşturmakla birlikte siyahi nüfusun en az olduğu eyalettir. Yazları genellikle serin, kışları ise fazlaca kar yağışlıdır. Kayak, kamp, doğa yürüyüşü gibi etkinlikler için mükemmel bir yerdir. Bu eyaletle bütünleşen bir hayvandır Moose. Zira her an karşınıza çıkabilir.
türkiye'de yaşamamak için nedenler başlığına karşıt olarak açılmıştır. yavaştan sıralayalım öyleyse
1-) çay
2-) çiğköfte
3-) 4 mevsim yurdun her köşesinin doğal güzelliklerle dolu oluşu
4-) tarihi, doğası, kültürü ve mutfağı ile bir çok ülkeden kat be kat iyi oluşumuz. (kıymet bilinmediği halde)
5-) insanlarımızdan birçoğunun gerçekten yardımsever oluşu, bizim couchsurfing'den haberimiz yokken anadolu insanı bunu yıllardır yapıyor olması. (tatlısu gezginleri bilmez)
devamı gelecek..
1-) çay
2-) çiğköfte
3-) 4 mevsim yurdun her köşesinin doğal güzelliklerle dolu oluşu
4-) tarihi, doğası, kültürü ve mutfağı ile bir çok ülkeden kat be kat iyi oluşumuz. (kıymet bilinmediği halde)
5-) insanlarımızdan birçoğunun gerçekten yardımsever oluşu, bizim couchsurfing'den haberimiz yokken anadolu insanı bunu yıllardır yapıyor olması. (tatlısu gezginleri bilmez)
devamı gelecek..
bu zamana kadar neden açılmadığını merak ettiğim başlık. çeşitli alt kategoriler adı altında açılmış, motosikletle dünya turu, otostopla dünya turu gibi ancak bu açılmamış. bir şeyler karalayalım o halde.
insanların yarısının hayalidir güzel bir dünya turu yapmak. ama yapabilen %1'i geçmez. bunun nedeni aslında çok basit. hayatımızı, kendimizin ne istediğine göre değilde, çevremizin ve sistemin ne istediğine göre şekillendirdiğimiz için. hani hep bir sıra vardır ya, doğ-okula git-mezun ol-askere git-iş bul-evlen-emekli ol-öl. eğer sen bu sırayı düzgünce uygularsan dünya turu hayalini gerçekleştirmen için kimi zaman para, kimi zaman enerji, kimi zaman da zaman bulamazsın. okula gittiğinde paran olmaz, evlendiğinde zamanın, emekli olduğunda ise enerjin. bu yüzden hayalimiz sadece hayalde kalır. ama sen bu zinciri tam olması gerektiği yerden kırarsan, iş bul-evlen arasında ki o ince çizgiye dünya turu hayalini sığdırabilirsin. mezun olduktan sonra hayalinizde ki dünya turu ne kadar maliyetli ise o kadar çalışıp ardından işi bırakıp çıkmak en kolayıdır. kendimizi kandırmayalım, kimse öğrenciyken dünya turu yapamaz. ya da evlendiğinde. ya da emekli olduğunda. tamam belki çok uç örnekler verebilirsiniz bana, rahmi çekmen gibi öğrenciyken dünya turuna çıkan, Gürkan genç gibi bisikletle gezen kişileri ancak onlar da zaten paragrafın başında belirttiğim o %1'lik kısımda ki şahıslar fikrimce.
insanların yarısının hayalidir güzel bir dünya turu yapmak. ama yapabilen %1'i geçmez. bunun nedeni aslında çok basit. hayatımızı, kendimizin ne istediğine göre değilde, çevremizin ve sistemin ne istediğine göre şekillendirdiğimiz için. hani hep bir sıra vardır ya, doğ-okula git-mezun ol-askere git-iş bul-evlen-emekli ol-öl. eğer sen bu sırayı düzgünce uygularsan dünya turu hayalini gerçekleştirmen için kimi zaman para, kimi zaman enerji, kimi zaman da zaman bulamazsın. okula gittiğinde paran olmaz, evlendiğinde zamanın, emekli olduğunda ise enerjin. bu yüzden hayalimiz sadece hayalde kalır. ama sen bu zinciri tam olması gerektiği yerden kırarsan, iş bul-evlen arasında ki o ince çizgiye dünya turu hayalini sığdırabilirsin. mezun olduktan sonra hayalinizde ki dünya turu ne kadar maliyetli ise o kadar çalışıp ardından işi bırakıp çıkmak en kolayıdır. kendimizi kandırmayalım, kimse öğrenciyken dünya turu yapamaz. ya da evlendiğinde. ya da emekli olduğunda. tamam belki çok uç örnekler verebilirsiniz bana, rahmi çekmen gibi öğrenciyken dünya turuna çıkan, Gürkan genç gibi bisikletle gezen kişileri ancak onlar da zaten paragrafın başında belirttiğim o %1'lik kısımda ki şahıslar fikrimce.
not düşmüş olayım.
hissediyorum, her şey çok güzel olacak.
23.05.2018 editi; hayatımın en kötü ilk 6 ayıydı diyebilirim.
hissediyorum, her şey çok güzel olacak.
23.05.2018 editi; hayatımın en kötü ilk 6 ayıydı diyebilirim.
başlığı açmadan önce bi bakayım belki açılmıştır diye baktım ama açılmamış. dedim ki heralde sadece büyük şehirler var. o yüzden bi kaç şehir daha aradım çorum,bilecik,bayburt gibi. onlar için başlık açılmış ama bu mükemmel şehir için başlık bile yok.
4 yıldan fazladır bartında yaşıyorum ve üniversite bittikten sonra da yaşamaya karar kıldığım şehir. türkiyenin en büyük şehrinde büyümüş birisi olarak neden mi bartın? çünkü sessiz, sakin, sözlük yazarları dahil türkiye de bir çok insanın böyle bi şehir olduğundan bile haberi yok. inkumu,amasrası,mugadası,çakrazı,güzelcehisarı,giderosu gibi daha birsürü tertemiz,yemyeşil, istila edilmemiş sahil şeridi var. şunu da eklemek isterim. güzelcehisar türkiyenin en güzel koyu seçilmiştir. çünkü tertemiz denizi sahile, sahili ise lâv kayalarına sırtını dayar. ayrıca türkiyede en az suriyeli bulunan il (64 kişi.) insanı samimi,yardım sever. zaten bartının nüfusu toplamda 60 bin küsürlerde. yani bir çoğunuzun üniversitesinin nüfusundan bile az.
bir de kavşak suyu vardır bartının. efsaneye göre bu su'dan içen bartından gidemezmiş. ama son zamanlarda bu su ile ilgili bir çok şehir için de aynı efsaneyi duydum. hangisi orjinali bilmiyorum ama bende etki yarattığı kesin.
turistik olarak gezecek bir çok yeri var. en az safranbolu veya ankara evleri kadar meşhur olması gereken bartın evleri var. şehrin bir çok yerinde görebileceğiniz bu eski osmanlı mimarisine sahip evlerde hala yaşayanlar var. bartının adı parthenios'dan gelir. onun anlamı ise sular şehri demekmiş. bartının bir çok yerinden koskoca ırmaklar geçer. uludere kanyonu gezilebilecek en güzel yerler arasındadır bence.
şehircilik olarak ise pek gelişmemiştir. ulaşım ucuzdur aslında. (öğrenci 1,5tl) sular şehri diye anılmasına rağmen sık sık su kesintisi görebilirsin şehirde. bir tane avm bile bulunmaz. belki bu iyi bişeydir bilmem ama türkiyede avm'si olmayan tek şehirdir belki de.
aşağıda ki resimler belki bartın hakkında biraz fikir oluşturur sizlere.
bartının meşhur kırmızı caddesi (amsterdam'da ki red light district ile kartıştırmayın sakın)
bartın güzelcehisar köyü
bartın inkumu
bartın amasrası
meşhur bartın evleri mimarisi
4 yıldan fazladır bartında yaşıyorum ve üniversite bittikten sonra da yaşamaya karar kıldığım şehir. türkiyenin en büyük şehrinde büyümüş birisi olarak neden mi bartın? çünkü sessiz, sakin, sözlük yazarları dahil türkiye de bir çok insanın böyle bi şehir olduğundan bile haberi yok. inkumu,amasrası,mugadası,çakrazı,güzelcehisarı,giderosu gibi daha birsürü tertemiz,yemyeşil, istila edilmemiş sahil şeridi var. şunu da eklemek isterim. güzelcehisar türkiyenin en güzel koyu seçilmiştir. çünkü tertemiz denizi sahile, sahili ise lâv kayalarına sırtını dayar. ayrıca türkiyede en az suriyeli bulunan il (64 kişi.) insanı samimi,yardım sever. zaten bartının nüfusu toplamda 60 bin küsürlerde. yani bir çoğunuzun üniversitesinin nüfusundan bile az.
bir de kavşak suyu vardır bartının. efsaneye göre bu su'dan içen bartından gidemezmiş. ama son zamanlarda bu su ile ilgili bir çok şehir için de aynı efsaneyi duydum. hangisi orjinali bilmiyorum ama bende etki yarattığı kesin.
turistik olarak gezecek bir çok yeri var. en az safranbolu veya ankara evleri kadar meşhur olması gereken bartın evleri var. şehrin bir çok yerinde görebileceğiniz bu eski osmanlı mimarisine sahip evlerde hala yaşayanlar var. bartının adı parthenios'dan gelir. onun anlamı ise sular şehri demekmiş. bartının bir çok yerinden koskoca ırmaklar geçer. uludere kanyonu gezilebilecek en güzel yerler arasındadır bence.
şehircilik olarak ise pek gelişmemiştir. ulaşım ucuzdur aslında. (öğrenci 1,5tl) sular şehri diye anılmasına rağmen sık sık su kesintisi görebilirsin şehirde. bir tane avm bile bulunmaz. belki bu iyi bişeydir bilmem ama türkiyede avm'si olmayan tek şehirdir belki de.
aşağıda ki resimler belki bartın hakkında biraz fikir oluşturur sizlere.
bartının meşhur kırmızı caddesi (amsterdam'da ki red light district ile kartıştırmayın sakın)
bartın güzelcehisar köyü
bartın inkumu
bartın amasrası
meşhur bartın evleri mimarisi
Ozellikle orman kamplarinda cadirin disindan gelen bi catirti, bi hirlama sesi butun gecenizin mahvolmasina sebebiyet verir. Ilk kamplarimdan birinde, acemilikten olsa gerek sabah yedigim tum yiyeceklerin coplerini, kalan ekmekleri vs bi posete koyup cadirimin disina, kosesine koymustum. Gece yuzume en fazla 1 karis uzakliktan gelen bir hirlama sesiyle uyandim. Kopegin disleri ile yuzum arasinda sadece tente vardi. Oyle bi sicradim ki, meger kopek copu karistiriyormus. O gun bugundur bi fobi oldu bende kamp geceleri. En sevdigim hobimi boyle bi fobi mahvediyor. Artik daha cok sahil kamplari yapiyorum.