#tüm gezentiavukat entry'leri
ne zaman thy kullansam özlediğim havayolu şirketi. çok seviyorum pegasusu öyle böyle değil. en son thy'nin kapıları erken kapatmasıyla son çağrıda yine adım anons edilince (hayatımda kaçırdığım tek uçak da thy'ydi yine) bir daha pegasustan şaşmamaya karar verdim. adamlar her sıkıntımı çözüyorlar, geç geliyosun bi şekilde alıyorlar, çok mu geç kaldın o zaman da valizini arkadan yolluyorlar bazen koca valizi son anda kabine bile alıyorlar, overbooking sorunuyla hiç daha pegasusta karşılaşmadım. bunların yanında bir de kampanyalı dönemde inanılmaz ucuza uçuşlar yakalanıyor, alt tarafı bir iki saat uçuyorum diz mesafesi de umrumda değil, ki bence thy de bu konuda çok konforlu değil. canımsın pegasus.
yılbaşı için gidip 2 gece 3 gün kalıp çok eğlendiğim şehir. ben yola çıkarken hep çok heyecanlanıyorum yeni bir yer göreceğim için, ve pozitif enerjiyle gidip döndüğüm için de her yeri çok beğeniyorum. eğer siz de benim gibi eleştirmek için yola çıkanlardan değilseniz çok sevebilirsiniz. geniş sokakları, tatlı kahvecileri (memento cafe şiddetle tavsiye edilir), restoranların değişik iç mekan dekorasyonları, eskişehir gibi şehrin çeşitli yerlerindeki heykelleri, ucuzluğu ve yakınlığı sebebiyle tercih edilebilir. biz metro turizm kullanarak gidip geldik, çok da memnun kaldık. hazırda schengeniniz varsa mutlaka değerlendirin.
yine yine yine sistem bilet aldırmıyor, aynı bilet için yüz kere arama yaptığım için de tık tık fiyat yukarı çıkıyor. pegasus yine indirim yaptı ama bileti satmıyor :(
her yerde, her ülkede, her şehirde başınıza gelebilecek olaydır. şöyle ki bundan iki ay önce 9 günlük budapeşte-bratislava-viyana-budapeşte yolculuğu yaptık. son gecemizde (ama hakkaten son gece bakın) gezinip şehirle vedalaşırken bu budapest eye, akvarium'un falan olduğu erzsébet tér'e geldik. cumartesi olması sebebiyle inanılmaz kalabalıktı. ama öyle bi kalabalık ki gençler evlerden içeceklerini falan almış (zaten standdan alınan bira benim aldığım kahveden daha ucuzdu) parkta yerlerde oturup muasırca eğleniyorlardı, biz de parkta kendimize bir yer bulup oturduk ve tam türkiye'de bunu asla yapamayacağımızı, kimsenin kimseyi rahatsız etmediğini, ne kadar güvenli olduğunu, burada yaşamanın ne kadar güzel olacağını konuşuyorduk. ben de o arada telefonumu bağdaş kurduğum yerde tam bacaklarımın önüne koymuştum. biri gelip para istedi, yok dedik, gitti. bam! on dakika sonra kalkarken fark ettim ki telefonum yok. gezi bana biraz pahalıya patladı anlayacağınız :(
okumaktan en çok keyif aldığım blogger. tesadüflere inanmayan, evrene verdiği enerjinin bir şekilde ona geri döndüğünü düşünen, insanın kendi şansını kendinin yarattığına inanan, gördüğüm en güzel gülüşlerden birine sahip kadın. adım adım avustralya'ya taşınma yazılarını okurken gözlerimin dolduğu, samimi blogun sahibi, aynı zamanda yemeksepeti ceo'su nevzat aydın'ın eski executive & personal asistanı. iyi ki tanıdım seni öznur, insanların hayatlarına bu kadar uzaktan bile ne kadar dokunuyorsun, yolun açık olsun.
ilk gidişimde dokuz, ikinci gidişimde üç gün kaldığım, daha da fırsatım olsa çokça kez gidebileceğim şehir. tek kelimeyle tanımlamak gerekirse eğer viyana'yı, buraya en çok uyan kelime bence "asil". ilk gidişimde rezervasyonsuz yer bulamayacağımı bilmediğim için figlmüller'de yemek yiyememiştim, sacher torte'yi de her yerde yiyip asıl yerinde yemeyi akıl edememiştim ve kış olduğu için prater'de gönlümce roller coaster'lara binememiştim. ikinicisinde bu tip eksikleri tamamladım, yine yetmedi. bunların yanında çok pahalı şehirdir, ikinci gidişimde U6'nın son durağı olan siebenhirten'de hayatımda gördüğüm en şirin dairede kalma fırsatı buldum airbnb'de (ve oldukça ucuza), ulaşım her yere metro ile çok rahat olduğu için asla şehir merkezinde konaklamaya çok para vermeye gerek yok. gerçekten güzel şehirsin viyana...
hayattaki en büyük beyecanları ortak olan insanların buluştuğu bir platform olduğu için önceden zaten güzel olacağını tahmin ettiğim, bu konuda beni yanıltmayan mecradır. gezen, merak eden, sorgulayan, farklı yerleri, kültürleri ve insanları tanımaya heves edip bu hevesini gerçekleştirmeye çalışan insanların biraraya geldiği yer nasıl da kendini belli ediyor hemen. hep böyle kalması dileğiyle.
tarafımı epey endişelendiren yasak. şöyle ki her türk genci gibi ucuzundan olması için taa aylar sonrasına bilet alırım her zaman. bu sefer de ağustos ayından mart ayı için gidiş-dönüş amerika biletimizi aldık. erkek arkadaşımın 30. yaş günü, en çok gitmek istediği yer new york, bahanesi de güzel. bam diye bu haber çıktı. biletlerimiz (yine ucuz yollu olmasından ötürü) non refundable, thy de 31 ekime kadar olan biletlerin iadesini veriyor ya da bu tarihten sonrasına erteliyor alınanbiletleri. marta kadar amerika kapılarını bize açmazsa adamcağız 30. yaşına evde ağlayarak girecek galiba.
dertsiz tasasız insanlarıdır benim için. başlığı gördüğümde ilk aklıma gelen şey şu anımdı; doğum günüm için budapeşte'ye gitmiştik, o gün biraz daha özel olduğu için koşuşturmak yerine biramızı alıp margaret island'da çimlerde uzanıp, orada yaşamanın hayallerini kurup kendimize paralel evrende bir hayat kuruyorduk, saat akşam 5 civarıydı (haftaiçi). biraz uzağımızda (tabi muasırdaki parklar bahçeler bizim caddebostan gibi olmuyor malum bolluk, benim uzak dediğimiz mesafe adamların en yakın mesafesi) iki ağaca bir ip bağlamış anne, baba ve kız çocukları bu ipin üzerinde yürümeye çalışıyor, güle oynaya inanılmaz vakit geçiriyorlardı. ipin üzerinde yürümek dünyanın en zor şeyi bu arada, benim adam da iki kere izin isteyip denedi daha ipin üzerine çıkamadı, adamlar cayır cayır yürüyor be sözlük. birden kendimizi düşündük, ben işten akşam 7'de çıkıyorum (o da yoğun değilsem), istanbul trafiğinde eve 8'de varıyorum, yemek yapıp yiyelim desek saat 9 oluyor, çocuğum olsa nasıl çocukla vakit geçireceğiz? haftaiçi saat 5'te anne, baba ve çocuğu nasıl parkta oyun oynayabilir? bir ülkeyi güzel yapan detay işte budur benim için.
dünyadaki tüm disneylandları gezmenin başında olduğu listedir benim için