#tüm helena entry'leri
Gerçektir. Hâlâ geçerlidir. Sayfaları yapıştırmak, üzerine yurtdışı çıkış harç pulu yapıştırmak falan sökmez. Sınır polisleri her türlü hile konusunda gayet bilgililer. Direkt çözerler. Ayrıca son yıllarda KKTC damgası olan birinin Yunanistan'a girmeye çalışmasına yardımcı olan taşıma şirketlerine de ciddi para cezaları var. Bu yüzden zaten şirketler, kendileri ceza yememek için siz uçağa/ otobüse/ gemiye binmeden önce pasaportunuzu didik didik ararlar.
Ayrıca siyasi olarak şaşırtıcı hiçbir tarafı da yoktur. Asıl kimlik kartıyla giriş yapılabilen bir ülkeye pasaportla gitmekteki ısrarı anlamlandırmak mümkün değil.
Ayrıca siyasi olarak şaşırtıcı hiçbir tarafı da yoktur. Asıl kimlik kartıyla giriş yapılabilen bir ülkeye pasaportla gitmekteki ısrarı anlamlandırmak mümkün değil.
Kesinlikle (bkz: çemberimde gül oya)
Benim için hem tarihsel dizi kategorisinin hem de Türkiye'de televizyon tarihinin en şahane yapımıdır. Yönetmeni (bkz: çağan irmak). Başrollerde (bkz: özge özberk) ve (bkz: mehmet ali nuroğlu) vardı. 1970'teki öğrenci olayları ile başlayıp çekildiği güne kadar geliyordu. Daha doğrusu aslında günümüzde geçiyordu ve sürekli flashback veriliyordu. Şimdi düşündüm de flashbackli ilk Türk yapımı bile olabilir. 2004 sonbaharında başlayıp 2005 yazında bitti. Yani tam olarak baştan planlandığı kadar sürdü (1 sezon-40 bölüm) Tuttuğu için uzatılıp sakız edilmedi. Bu bile hayran olmak için yeterli bir sebep...
cenevre'de 9 frank'a alıp kendi tarihim için rekor kırdığım, delirdiğim, çıldırdığım hödö. lanet olsun ki koleksiyon yapıyorum ve almadan edemiyorum ama insaf be kardeşim! 9 frank nedir yaa? gerçi avrupa'nın genelinde de 5 €'dan aşağıya yok gibi... insanı zorla kartpostal kolleksiyoneri yapacaklar bu gidişle...
yukarıda bir kafa karışıklığı yaşanmış. kırmızısı ruby, amber renginde olanı tawny'dir. beyazı whine wine olarak geçer. ama tawny, fıçıda kaldıkça koyu kahverengi, bordomsu bir renk alabilir.
bence bulunabilecek, içilebilecek en kral şaraptır. yakın coğrafyada en benzeyeni de herhalde yunanistan'daki limnos ya da samos'tan çıkan tatlı şaraplardır ve ilk entry'ye kesinlikle katılıyorum: bunları içmek için bile porto'ya gidilebilir.
şehre gidilirse avrupa'nın en büyük mahzeni olan calem'de mahzen turu, fado ve şarap tadım etkinliğine de katılmak lazımdır. gün itibariyle müzikli etkinlik bilet fiyatı 21€, yalnızca tur ve şarap tadım bileti ise 10 €'dur. tur ve tadımdan sonra da birkaç şişe almak lazım çünkü aynı markayı bulsanız bile -ki çok çok iyilerdendir ve kesinlikle tercih edilmeli- duty free'de satılanları fabrika satış mağazasındakinden daha uygun fiyatlı olmuyor.
bence bulunabilecek, içilebilecek en kral şaraptır. yakın coğrafyada en benzeyeni de herhalde yunanistan'daki limnos ya da samos'tan çıkan tatlı şaraplardır ve ilk entry'ye kesinlikle katılıyorum: bunları içmek için bile porto'ya gidilebilir.
şehre gidilirse avrupa'nın en büyük mahzeni olan calem'de mahzen turu, fado ve şarap tadım etkinliğine de katılmak lazımdır. gün itibariyle müzikli etkinlik bilet fiyatı 21€, yalnızca tur ve şarap tadım bileti ise 10 €'dur. tur ve tadımdan sonra da birkaç şişe almak lazım çünkü aynı markayı bulsanız bile -ki çok çok iyilerdendir ve kesinlikle tercih edilmeli- duty free'de satılanları fabrika satış mağazasındakinden daha uygun fiyatlı olmuyor.
yazarların hepsi yıldız teknik üniversitesi diye (bkz: davutpaşa) kampüsünden bahsedince sözlüğün yaş ortalaması hakkında fikrim oldu. tabii ben de yıldız kampüsünün eski günlerini anlatsam kendi yaşım belli olur. ama kral üniversitedir. en bozulmuş, en şikayet edilen hali bile müthiştir ve birçok üniversiteden birkaç gömlek üstündür. butiktir bir kere. mezun olursunuz, o hafta diplomanızı alırsınız... hele lisansüstünde işler daha da muhteşemdir. size özel bina, derslik açılmış, hoca tutulmuş gibidir. davutpaşa kampüsü ise sevimsiz ve soğuk... katılıyorum. yıldız kampüsünü, 15-20 yıl önceki haliyle yaşayıp bilenler için bugün davutpaşa'ya tıkılmış öğrencilerin hali içler acısı tabii...
yunanistan ana karasının neredeyse tamamını gezdim, selanik en az sevdiğim şehirlerden biri. ama neyse... tsimiski caddesi en meşhur caddedir. aristotelous bulvarı da şehrin turistik merkezi gibi. eğer konaklıyorsanız mutlaka bulvarın etrafındaki otelleri tercih edin ki her yere yürüyebiliyor olun. terkenlis’teki çöreklerin tadına bakmadan, agioli’de en az bir öğün yemek yemeden şehirden sakın ha ayrılmayın. müzelerin hiçbirinin aman aman özel bir şey sunduğu yok (atina bu konuda çok aşmış durumda) biletli ziyaret edilecek yerlerden beyaz kuleyi atlamayın derim. eğer vaktiniz varsa atatürk evi dönüşünde rotunda’yı da ziyaret edin.
bir sorun teşkil etmeyecek olaydır. tek başına çıkılamıyor mu o yollara?
minnak bir orta avrupa şehrimiz. yemekleri maalesef berbat. aslında temel yerler bir günde gezilebilir ama bence gecesini de görmek için konaklamak şart. merkezde zannediyorum ibis otel (kalenin altındaki) fiyat-kalite dengesi açısından en iyi konaklama alternatifi. bir de lütfen oralara kadar gitmişken konditorei kormuth’a uğrayın. bence çevre şehirlerde çok meşhur olan ama aslında kendisinden çok daha şişirilmiş olduğunu düşündüğüm new york cafe, demel, cafe central,.. gibi yerlerden çok çok daha başarılı. bir de ben gidemedim, içimde kaldı. lütfen biri benim yerime de ufo gözlem zımbırtısına uğrasın.
akıl ve beden sağlığına zararlıdır. isteyen herkesin çok yakın zamanda kurtulmasını can-ı gönülden diliyorum.