#tüm nala entry'leri
brno'da otostop çekerken elimde wien yazılı kartonla kamerası çalışır haldeki google maps aracı önümden geçmişti, hala her gün yeniliyorum kendimi göreceğim diye.
pek pahalı, pek sessiz, pek cansız olmasına rağmen güzelliği ile aklımdan çıkmayan; bana kızım olursa adını viyana koymayı düşündürten şehir.
çok beğendiğim, fakat bende sürekli olarak bir film setindeymiş gibi yapay bir tat bırakan şehir. gözümde özellikle müzeleri ve mimarisiyle ön plana çıkmıştır, zira çoğu gezgin için amsterdam'ı amsterdam yapan uyuşturucu ve gece hayatı konusunda berlin'le yarışması bile mümkün değildir.
abartıldığını düşünerek gittiğim fakat çok beğendiğim küçücük şehir. içindeyken o sıcakta ortaçağ elbiseleri giyip sokaklarında salınasım geldi, öyle havaya sokuyor insanı. ayrıca budva'dan gitmesi çok kolaydır. otostopla, o olmazsa birkaç euro'ya mediteran express otobüsleriyle, hatta o da olmazsa 10-15 euro'ya taksiyle yarım saatte gidilebilir.
dışında bulunduğum dönemlerde fotoğraflarına denk gelince özleminden ağlamışlığım olan, içinde bulunduğum dönemlerdeyse beni öfkeden ağlatan şehir.
bende naylonu yeni sökülmüş mobilya takımı gibi bir his oluşturmuş olan ülkedir.
"her gün farklı sokaktan giderek geziyorum" edebiyatı yapmayacaksam nemrut dağı cevabını vereceğim sorudur
şans eseri midir değil midir bilmem gezdiklerim arasında başıma en çok işin gelmiş olduğu şehirdir kendisi. yine de aklımda özellikle geceleri göze pek hoş görünen, keyifli bir şehir olarak yer etmiştir.
her ortama en uygun içkiden farklı olmayarak jagermeisterdır.